10 Mayıs 2010

Enis Batur "Kulak"


GÖLGEMİN GÖVDESİ OLUR MUYDUNUZ?

Berlin Filarmoni orkestrası dünyada bir ilk gerçekleştirerek, iki haftadır konser salonunu tüm dünyaya açıyor. İnternet üzerinden canlı yayında ünlü orkestranın konserlerini her isteyen, çalındığı anda dinleyebiliyor. Bu muhteşem yenilik, hafta sonlarımı değiştirdi. Pazar akşamüstü, bir yandan Enis Batur’un yeni kitabı “Kulak”ı okurken, diğer yandan, kulak deyince ilk akla gelen besteci, Beethoven’in dördüncü piyano konçertosunu dinliyordum. Dördüncü konçerto Beethoven’in orkestra eşliğinde, son kez dinleyici karşısına konser piyanisti kimliğiyle çıkmasından dolayı ayrıca önemlidir.

Beethoven’in bir eserinden haz almak için, müzik hakkında bilgi sahibi olmak gerekmez elbette, fakat müzikle kurduğumuz ilişkide bilgi, haz arttırıcı öğe olabilir. Batur’un “Kulak”ı da müziği anlamaya, esere yakınlaşmaya olanak sağlayan bir kitap.

“Kulak” üç ana bölüm ve bir sonsözden oluşuyor. Birinci bölüm, “gölgemin gövdesi olur muydunuz?” sorusuyla başlıyor. İlk başta sorunun bana, yani okura sorulduğunu sanarak okumaya başladım fakat ilerleyen sayfalarda bana öyle geldi ki, soruyu ben – yani okur – yazara soruyordum belki de. İlk satırlarda dile getirilen gibi “izin verirseniz, anlamaya/kavramaya çalışma sürecinizi anlamaya/kavramaya çalışacağım yanıbaşınızda.” Yazar da bunun üzerine “bana sorulamayacak soru yoktur” sözlerini tekrarlayarak, bir diyalog başlatıyor.

Yazarın gölgesiyle giriştiği bir diyalog bu: tam da Platon diyalogları gibi, birlikte akıl yürüten, birlikte düşünen ve okuru da birlikte düşünmeye çağıran formül üzerine kurulu. Diyalog, bir konu üzerinde akla gelebilecek her soruyu soran yapısıyla, çok çekicidir. Düz bir denemede yazarın göze alamayacağı denli zıtlığı ve görüş farklılığını rahatça dile getirebilir. Hatta fikirleri kıyasıya kavgaya bile tutuşturabilir. Platon, diyaloglarında okuru adım adım kendi istediği noktaya getirir; soruları da kendi sorduğu için, okur kendi aklına gelecek her sorunun yanıtlanmış olduğu hissine de kapılır. Batur da ele aldığı dinleme/duyma konusunda akla gelebilecek her soruyu açmaktan geri durmuyor. Böylece gerçekten de konuyla ilgili bir doyum hissettiriyor okura.

“Kulak,” kulağın yapısı ve fizyolojisiyle ilgili konuları da kapsamı içine alsa da, aslında çağdaş besteci Luciano Berio’nun “Kral Dinliyor” adlı operası üzerine bir araştırma. İlginç olan, Enis Batur’un operayı henüz dinlemeden esere başlıyor olması. Ve bu yüzden de diyaloga kendisiyle alay edercesine giriyor. Batur, hiç durmadan yazan biri olarak, sonunda ne yapsın ki, bilmediği bir konu üzerinde de yazıyor. Girişteki bu alay, “demek sıra buna da geldi” sözleri, eserin ironik havasını erkenden hissettiriyor. Bilmediği bir opera üzerine yazıyor ama kesinlikle bilgisizce değil. Henüz gezmediği yerler hakkında heyecanla bilgi toplayan birine benziyor bu bölümde. Ya da tanımadığı biriyle ilk randevusuna gidecek birine. Benzer bir duyguyu, eserlerini yakından tanıdığım bir yazarın yeni kitabı çıkmak üzereyken yaşarım. Bu bekleyiş içinde tahminler yürütmek, konusu hakkında duyduğum birkaç cümle üzerinden bir romanı hayal etmeye çalışmak çok hoştur. Enis Batur da “Kral Dinliyor” operası cd kaydının siparişi ile eserin eline ulaşması arasında geçen zaman içinde bu duyguyu anlatıyor.

İkinci bölümde diyaloga yeni bir ses katılıyor: artık operayı dinlemiş olarak, müzik hakkında da bilgi sahibi olabilecek yeni bir ses. Batur “Kral Dinliyor” operasına tüm katmanlarıyla bakıyor bu bölümde. Operanın oluşum süreci de ilginç öykülerle dolu. Roland Barthes’in bir eserini okuyup esinlenen Italo Calvino ile Luciano Berio, birlikte bir opera yaratmaya karar verirler. Calvino librettoyu yazacak, Berio da besteleyecektir. Fakat düşünüldüğü gibi olmaz ortak çalışma, libretto bugün Berio’nun eseri olarak bilinir, çünkü Calvino’nun eseri üzerinde fazlaca değişiklik yapmıştır.

Opera, kraliyetindeki her şeyi başkalarından duyan bir kralı anlatır. Gerçeklere ancak diğer insanların sözleri aracılığıyla ulaşır hükümdar. Bu arada sarayına gelen bir tiyatro topluluğu Shakespeare’in “Fırtına”sının provalarını yapmaktadır. Kral, kulağına ulaşan gerçeklikle piyesi ayırt edemez. Kendini Prospero sanmaya başlar.

Aslına bakarsak, hükümdarlar gerçekliğe “Kral Dinliyor”un kahramanından daha yakın değildir. Gerçeklik, bir kralın kendi deneyimi değildir. Saray dışına ender çıkan bir kral için, dünyada olanlar hep ona aktarıldığı şekilde yer alır zihninde. Operanın siyasi bir tavır takındığından emin değilim ama bir hükümdarın gerçeklik sorununun algılama hatalarıyla ilgili olması, sadece felsefi açıdan değil, siyasi açıdan da ilginç geldi bana. Enis Batur, konunun bu yönüyle ilgilenmemiş. Ben de Batur aracılığıyla opera hakkında bilgi edindiğim için, operayı dinleyene kadar daha fazla fikir yürütemeyeceğim.

Enis Batur “Kulak”da birçok metne gönderme yapıyor. Barthes’ın denemesi, Umberto Eco’nun Berio ile yaptığı söyleşi ve Calvino’nun librettosu ya da daha sonradan libretto kaynaklı öyküsü metnin içinde yer alıyorlar. Bunları da okuma isteği veriyor okura Batur. Kitabın sonunda aslında bu metinleri de ekleyerek kitabı yayınlamak istediğini ama yayın izinleri yüzünden bunun gerçekleşmediğini yazıyor. Ben şimdilik sadece Calvino’nun öyküsünü okuyabildim fakat operayı çok yakında dinleyeceğimi biliyorum. Fakat bunları yapmadan da eser hakkında fikir edindiğim hissine ulaştım.

Bu kitabın ayrıca hoş ironisinden de söz etmek gerekir. Enis Batur'un insanlığa sitemi gibi algılanabilecek bazı satırlar var: “Seneca, Cicero, Epikuros, Plutharkos gibi bilgelerin en hırpalayıcı özelliği, insanın akıl yürütme yetisinin iki bin yıl sonra mek parmak gelişmediğini kanıtlamalarıdır.” Bir başka yerde “(ö)yle bir acz, öylesine acıklı bir çırpınış ki bu, ‘cogito ergo sum’ cümlesini varoluşundan yüzmilyonlarca yıl sonra kurmayı başarmış olmasından bir yücelme payı çıkarabiliyor.”

Enis Batur'un eserleri asla sıradanlaşmaz gözümde, çok sık okumayı sevdiğim yazarlardan biri olduğu halde her seferinde bambaşka etkilerle ayrılırım metinlerinden. Her konuyu ele alışı farklı ve yeni gelir. Onun okurlarını yaratıcı kılan bir yönü olduğunu çok kereler düşünmüşümdür, "Kulak" da böyle bir kitap: merak uyandırıyor, düşünmeye teşvik ediyor ve tabii bilgi veriyor.


KULAK / Enis Batur / Sel yayınları / 2009 / 70 sayfa

(Bu yazı 16 Ocak 2009 Radikal Gazetesi Kitap ekinde yayımlanmıştır.)