11 Haziran 2008

Öncü Bir Düşünür Mazhar İpşiroğlu


“Sanat, doğaya verilmiş yanıttır.”
André Malraux

Michael Lindsay-Hogg’un yönettiği, başrollerini John Malkovich ve Andie Macdowell’in oynadığı “Tutku” (Object of Beauty) adlı filmi geçenlerde yeniden televizyonda izleme olanağı bulduk. Küçük bir Henry Moore heykelinin, şımarık mirasyedi bir çiftin otel odalarından çalınmasını konu eden film, bir sanat yapıtına nasıl farklı değerler verildiğini çok güzel gösteriyordu.
Hiçbir zaman bir ev (ya da bir mutfak) sahibi olmamış, hep otellerde para harcayan Amerikalı çiftin Londra’da kaldıkları süre içinde odayı temizleyen sağır ve dilsiz genç bir kızın Henry Moore heykeline – gerçek maddi değerini bilmeden – sadece “benimle konuşuyordu o heykel” diyerek çalmasını anlatıyordu. 20,000 İngiliz Sterlini değerindeki heykelcik, zengin Amerikalı çift için para ve gücü temsil ederken, onu çalan işçi sınıfı genç kız için duygusal ve sanatsal anlamlar taşıyordu. Sonra heykeli genç kızın elinden almaya çalışan gerçek hırsızlar için ise sadece para demekti. Polis için ise otelin adını lekeleyecek bir objeye dönüşmüştü. Sonunda gerçekten sanat objesini anlayan ve seven kişinin ona sahip olmaması garip bir haksızlık duygusu yaratmayı başarıyordu.
Bu filmi tam da Mazhar İpşiroğlu’nun doğumunun 100. yılı vesilesiyle açılan sergi ve Öncü Bir Düşünür: Mazhar Şevket İpşiroğlu adıyla basılan kitapla yeniden düşünme fırsatı buldum. Sanat yapıtı gerçekten de çok farklı değerler taşıyabiliyordu ona yakın insanlar için. Necmi Sönmez, Ferit Edgü ve Nazan İpşiroğlu’nun yazılarından oluşan kitap, bu ülkenin kültür oluşumunda çok önemli rol oynamış birini tanıtmakla kalmıyor, bir sanat yapıtına nasıl bakmamız gerektiği hakkında da okuru düşünme itiyor.
Ferit Edgü “(g)örsel bir sanat yapıtını evrensel bir dil olarak gören ve bu dilin, ancak çağdaş düşüncenin ışığında, onun verileriyle okunabileceğine inanan ve bunu yapıtlarıyla kanıtlayan bir sanat tarihçisi” diye anlatıyor İpşiroğlu’nu. “Onun çalışmalarını yönlendiren, ne zaman? Nerde? Niçin? soruları kadar Nasıl? sorusuna aradığı yanıttır.”
Kitabın, eşi Nazan İpşiroğlu tarafından kaleme alınan bölümünde, özel hayatının yanı sıra nasıl çalıştığı, nelerden etkilendiği ve genel sanat görüşleri anlatılmış. 1940’lı yıllardan itibaren Türkiye’deki sanat ortamı hakkında da bilgi ediniyor okur.
Öncü Bir Düşünür’ü okurken yeniden İpşiroğlu’nun son çalışması (ölümünden sonra Türkçesi yayınlanan) Bozkır Rüzgarı Siyah Kalem’i kitaplığımdan indirip saatlerce sayfalarında yeniden gezindim. İpşiroğlu otuz yıldan fazla bir süre, Siyah Kalem diye adlandırılan, kimliği bilinmeyen, hakkında belge bulunamayan ancak 15. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılan ressamın çizimleri üzerine çalışmış. Birkaç yıl önce Kazım Taşkent Sanat galerisinde de sergilenen resimlerle ilk kez Topkapı Müzesi Kitaplığında araştırması sırasında (1953) karşılaştığında duyduğu heyecanı kitap bize de aynen aktarıyor. Bu resimleri sadece anlattıkları öyküleriyle ve tarihsel anlamlarıyla değil, içerdiği animizmi de anlayarak, resim yapmanın aynı zamanda büyü yapmak anlamına geldiği bir çağda yapılmış olduğunu da okura anlatarak çok geniş bir açıdan resimlere bakmamızı sağlıyor.
Kitabı ve sergiyi sadece Mazhar İpşiroğlu’nu yakından tanımak isteyenler değil, tüm sanatseverlerin ilgiyle karşılayacağını düşünüyorum. Günümüzü hala aydınlatmaya devam eden bir kahramanın ürünü olarak okudum ben Öncü Bir Düşünür’ü. Henüz devam ederken, mutlaka sergiyi de gezmek gerek.

Öncü Bir Düşünür Mazhar Şevket İpşiroğlu / Yapı Kredi Yayıncılık / Mayıs 2008 / 160 sayfa.

(Bu yazı 10 Haziran 2008 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanmıştır.)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Br kitabı daha yayınlandı İpşiroğlu'nun, onunda hakkında yazmanızı dilerim.