08 Mart 2009

Mario Levi "Karanlık Çöktüğünde"


KARANLIKTA KALAN YAŞAMLAR


Ellili yaşlarına girmiş ya da girmek üzere olan dostlarımda, gençlikten son bir yudum alma arzusu görmeye başladım son yıllarda. Bazıları bunu en basitinden genç bir sevgili bularak yaptılar, bazıları da eski büyük aşklarını yeniden (internet çok yardımcı oluyor) arayarak. Sanırım her iki durumda asıl aranan sevgili değil, kendi gençlik yıllarıydı.


Mario Levi’nin son romanı “Karanlık Çökerken Neredeydiniz” gençlik yılları arayışı içine girmiş, tam da elli yaşlarında İzi adında birinin hikâyesini anlatıyor. İzi, evli ve üniversite çağına gelmiş iki çocuğu olan, babadan kalma aile ticaretini başarıyla sürdüren bir işadamı. Hayatında ters giden bir şey yok gibi görünüyor. Ne belirgin bir sağlık sorunu, ne de hemen dile getirilecek büyük bir mutsuzluk. Böylesi bir hayat sürerken, aklına eski dostlarını bulmak, bir araya gelmek, lisede sahneye koydukları “İstanbul Hayatım” adlı oyunu yeniden sahnelemek düşüncesi geliyor.


İlk başta o yıllardaki en yakın dostu Necmi’yi buluyor. Dostlukları bıraktıkları yerden hiç bozulmamış şekilde yeniden devam ediyor. Necmi, siyasi düşünceleri yüzünden ağır işkence görmüş, uzun süre hapis yatmış bir devrimci; hayatını artık turist rehberliği yaparak kazanıyor. Necmi ile birlikte diğer arkadaşların peşine düşüyorlar. Yorgo, Şeli, Niso ve en son ama en önemli Şebnem’i hayatın onları attığı köşelerinden bulup çıkarıyorlar. Bu gençlerin her birinin acı öyküsü, onları İstanbul dışına gönüllü ya da gönülsüz sürgün etmiş bir zamanlarda. Birisini ailesi ya da aşk bir diğerini siyaset savurmuş dünyanın bir taraflarına. Aralarında aslında tek gerçekten İstanbul’da kalan İzi olmuş. Necmi de günlerinin büyük bir kısmını evden çok uzaklarda geçirdiği için, o da kendini sürgün etmişler grubuna kolayca girebilir. Şebnem ise, sadece İstanbul’dan, Türkiye’den değil, tüm dünyadan koparmış kendini.


Bu durumda yapıştırıcı, bir araya getirici öğe İzi oluyor. İzmir’den, Atina’dan, İsrail’den topluyor dostlarını tek tek. Bir araya gelişler hep duygu yüklü, sıcak bağlarla gerçekleşiyor. İzi’ye bu toparlama işinde en çok yardımı da karısı yapıyor. Roman yavaş yavaş tüm bu hikâyelerini anlatılması ve çözümlenmesinden oluşuyor. Romanın başlığı “Karanlık Çökerken Neredeydiniz” tam her birine sorulan soru aslında. Hepsi sanki bir derin karanlık içine düştükleri anda birbirlerini kaybetmişler, sonra bir daha karanlık içinde de buluşamamış gibiler.


Mario Levi siyasi darbeleri ve azınlıkların dışlanmasını “karanlık” olarak simgeleştiriyor. Gerçekten de romandaki karakterlerin hayatlarına bir karanlık gibi çöküyor adaletsiz tarihimiz. Fakat birbirlerini otuz yıl sonra bulan dostlar, acı geçmişlerini, hayatlarına karanlığın çöküşünü anlattıktan sonra, birlikte rakı içip, güzel yemekler yiyorlar, hatta Fenerbahçe maçında kurtlarını döküyorlar.


“Karanlık Çöktüğünde Neredeydiniz” tür olarak çerçeve öyküye sahip, Geoffrey Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri ya da Boccaccio’nun “Decameron”una benziyor. Burada çerçeve öykü, İzi’nin oyunu yeniden sahnelenmek üzere dostlarını bir araya getirme çabası. Parça parça öyküler ise her kahramanın yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda geçen yaşam dilimini anlatıyor.
Romanın ithaf sayfasında yazar “Bu ülkenin değişebileceğine inanan ’78 Kuşağı’na… İsyanların saflığı için…” yazmış. Bu satırlar, romanın özünü çok iyi anlatıyor. Devrimciliğin romantizmine kapılmış bir nesli anlatıyor Levi. Yer olarak seçtiği İstanbul ise, yetmişli yıllardan beri, gün geçtikçe rengini, mozaiğini, çok sesliliğini yitiren bir kent olarak, çok uygun bu anlatıya. İzi sadece mutsuz olduğu için girmiyor bu arayışa, onun hayatındaki eksikliğin İstanbul’un hızla yitirdiği çok renklilik, çok seslilik olduğu anlaşılıyor. İlk başta sadece renksizleşen evliliğini canlandırmak için yeni heyecanlar aradığı ve bunun için eski sevgilinin en sağlam çözüm olduğunu düşündüren davranışlar içinde fakat sonraları aradığının o olmadığını anlıyor.


Roman kahramanlarından Necmi ve Yorgo çok tanıdık, iyi betimlenmiş, gerçek karakterler olarak çıkıyorlar karşımıza. Aslında kahramanların hepsini çok yakın buluyor ve seviyoruz. İzi’nin davranışları ise diğerleri gibi değil, daha karmaşık bir ruh halini yansıtıyor. Örneğin otuz yıldır görmediği dostu ile karşılaşmak için İzmir’e gittiğinde, dostunun dükkânında çalışan genç bir kız ile sadece beş dakikalık bir konuşma ve el sıkışmasından öte gitmeyen bir tanışıklık sonrasında, kıza sarkıntılık eder gibi davranması ve sonradan da kızı unutamadığını söylemesi, gizliden de olsa, bir arayış içinde olduğunu düşündürdü. Tanıştığı ve karşılaştığı her kadından bunca etkilenir olması, karısına yakınlığının da adeta dostları arasında bir gösteriye dönüşmesi, İzi hakkında okurun zihninde bazı soru işaretleri oluşturan öğeler. İzi’nin hayatı mutsuz olmasa da, bir şeylerin boşluğunu çok fazla hissettiriyor. Bunun ne olduğu romanın sonunda biraz anlaşılıyor fakat aslında asıl anlaşılan, İzi’nin sorunlarını görmezden geliyor olması. Adeta karanlık içinde yaşamayı sürdürüyor.


Mario Levi’nin bu romanını sadece bir dönemin karanlığına düşmüş gençlerini anlattığı için değil, ayrıca son otuz yıl içinde Türkiye’deki azınlıkların yaşamını görülür kıldığı için önemsiyorum. Tarihin ve anıların tek sesli anlatımlarıyla büyüyen bir neslin sonunda bütüncül bir resme kavuşması için, tüm yaşamların, dışlanmışlıkların, acıların, sürgünlerin, tekrar tekrar değişik ağızlardan duyulması gerekiyor. Levi bu romanında İstanbullu olmak, azınlık olmak, solcu olmak, öteki olmak gibi konuları ele alıyor. Daha önceki romanlarındaki duruşundan da biraz farklı buldum Levi’yi: daha esprili, kendiyle alay edebilen bir dilde yazmış bu son romanını. Belki tek eleştirilecek nokta, romanın ana temasının çok uzağında bulunan karakterlerin – babanın dükkânında çalışan elemanların her birinin yaşam öyküsünün -- çok uzun anlatılmış olması. Giriş bölümü olarak fazlaca uzun bir yer kaplıyor romanda. Yine Mario Levi’den alışık olduğumuz gibi, ince detayları fazla, fakat bu sefer yazarın kalemini rahatlamış bulduğumu söylemeliyim. Örneğin romanın en can alıcı noktalarından birinde, kahramanlardan birinin ülkeden uzakta geçirdiği yıllar içinde yaşadığı en acı ve özlem dolu anlarını anlatırken, gözleri sadece Fenerbahçe maçları özlemiyle doluyor (s. 365). Bu ironik an, kahraman ile alay eden ya da onu küçük gören bir sahne yaratmıyor okurun gözünde, aksine anın coşkusunu hissettiriyor. Dostluk üzerine, yeniden buluşma üzerine etkileyici bir roman.

Karanlık Çöktüğünde Neredeydiniz / Mario Levi / Doğan Kitap / Ocak 2009 / 586 sayfa / 29.-


(Bu yazı Dünya Gazetesi Kitap ekinde 6 Şubat günü yayımlanmıştır.)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

mario levi'nin bu romanını okumanızı tavsiye ederim tıpkı diğer romanları gibi gibi.

Adsız dedi ki...

Bu güzel romanı BACH dinlerken okuyun derim.
rubi kırmızı