23 Kasım 2005

ölüm... yine ölüm

"Kötülükten korunmanın birçok yolu vardır ama konu ölüm olduğunda, tüm insanlar duvarları olmayan bir kentte yaşarlar. " Epikür

Bu hafta ölüm temasından açıldı şansım. Önce Osman Akınhay’ın “Ölüme Bakmak” kitabını, ardından da Altay Öktem’in “Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak” adlı romanını okudum. Bu iki kitabı aynı anda okumak çok iyi oldu, birinin gerçekçi bakışı ile diğerinin alaycılığı, benim için konunun iç kapatıcılığını azalttı.
Ritüeller
Her toplumun cenaze törenleri farklı, bambaşka gelenekler bir bakıma her kültürün ölüme kendince bakışını da gösteriyor. Osman Akınhay “Ölüme Bakmak”ta, ölüm döşeğindeki babasını son kez görmek üzere eve dönen bir adamı anlatıyor. Otobüsün verdiği ilk molada çok geç kaldığını, babasının son nefesini verdiğini öğrendikten sonra geçen saatler ve günler içinde hem kendince ölümle yüzleşiyor hem de bir ailenin / bir kültürün ölüme bakışını görme fırsatını buluyor.
Yaklaşık bir yıl kadar önce okuduğum Enis Batur’un “Mürekkep Zaman”ı anımsadım Akınhay’ı okurken. Batur da, babanın ölümü ardından yaşadıklarını ve hissettiklerini kaleme almıştı. Ölüm ardından hissedilen yoğun kaybetme duygusunu Akınhay’ın anlatısında da hissediyoruz, bunları anlatırken duygular yerine geleneksel eylemleri -- örneğin ölünün yıkanması gibi -- anlatarak yabancılaşma ve acıyı dolaylı şekilde ifade etme olanağı bulmuş.
Aslında kentlerde yaşayan bir çoğumuz, geleneklerden kopuk hayatlarımızda, dini geleneklerle ancak bir yakınımızın ölümüyle karşılaşıyoruz. “Ölüme Bakmak”ta yazar, ölüyle ilgili inançlarımızın, davranışlarımızın, geleneklerimizin ne denli pagan çağlardan kalma olduğuna dikkatimizi çekiyor. Ayrıca burada sadece bir yakının ölümü değil, babanın çocuk için anlamı ve daha da önemlisi anlam sorgulaması yapılıyor. Osman Akınhay çok kişisel bir anlatıyla, belki her okurun yaşadığı ya da yaşayacağı anları anlatmış. Bazen çok duygulanarak ama çoğu zaman irkilerek okunan bir kitap çıkmış ortaya.
Ölüm ve Kehanet
Bu hafta elimden bırakamadığım bir diğer kitap “Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak” romanıydı. Altay Öktem bu yeni kitabında polisiye kurgu kullanmış ve bu sayede roman akıcı olmuş. Romanın bir diğer özelliği, kitap içinde kitap barındırması.
Paul Auster “Kehanet Gecesi” adlı romanında bir şairden söz eder “...küçük bir çocuğun boğularak ölümünü konu alan kitap uzunluğunda bir düzyazı-şiir yayınlamıştı. Kitap piyasaya çıktıktan iki ay sonra yazarla ailesi Normandiya kıyılarında tatile gitmişlerdi, tatillerinin son gününde beş yaşındaki kızları Manş Denizi’nin çırpıntılı sularına girmiş ve boğulmuştu” diye anlattığı gerçek yaşam öyküsünde, yazarın daha sonra nasıl şiiri çocuğunun ölümünden suçlu tuttuğunu da anlatır. “Yazar mantıklı bir adamdı, (...) berrak ve keskin zekâsıyla ünlüydü, ama kızının ölümünden şiiri suçlu tuttu. Kederlere boğuldu, hayali bir boğulmayla ilgili şiirinin gerçek bir boğulmaya neden olduğuna, kurmaca bir trajediden gerçek hayatta gerçek bir trajedi doğduğuna inandı.” Sonuç olarak yetenekli yazar, bir daha eline kalem almamaya yemin etmiş, çünkü gerçekleri, yazarak değiştirebileceğine inanmış. Sözcükleri öldürücü silah olarak gördüğü için, yazmaktan uzak durmuş.
Altay Öktem romanda benzer bir öyküden söz ediyor. Romanın konusu da tam bu. Bir yazar kendi ölümünü yazdıktan sonra bunu aynen yaşarsa bu kehanet midir? Yoksa sezgi midir? Yoksa sadece bir rastlantı mıdır?
Aslında sanat yapıtları kendi içlerinde kehanetlerini gizli tutarlar; bir romana dikkatli baktığımızda kehanetlerin tek tek gerçekleştiğini görürüz. Okur, çoğu zaman bir karakterin öleceğini, aldatıldığını ya da mutlu sona ulaşacağını doğru tahmin eder çünkü yapıtın içinde deşifre edilmeyi bekleyen ipuçları vardır; bu kehanetlerin doğru çıkmalarının bir başka nedeni, yazarın benzer bir mantık ile düşünüyor olması ve eseri benzer sezgilerle ilerletmesidir.
Tabii roman içindeki ipuçlarına kehanet demeyiz, bunlar dikkatli okur için yerleştirilen sanatsal simgelerdir. Asıl kehanet roman yazıldıktan sonra öykü gerçeğe dönerse sayılır. “Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak”ta Öktem roman içine roman yerleştirdiği için bunu sağlayabilmiş. Konusu biraz karmaşık görünse de aslında basit: dokuz yazar bir araya gelip, kendi ölümlerini nasıl tasarladıklarının öyküsünü yazarlar. Bu seçki yayımlandıktan sonra esrarengiz ölümler başlar.
Bulmaca Roman
Romanın içinde roman kahramanı olan hayali yazarların öyküleri de yer alıyor. Aslında bu yazarların pek de hayali olmadığını, günümüzün ünlü yazarlarıyla benzerliklerinde görüyoruz. Yazı stillerinden, hayal ettikleri ölümlerden bu yazarların kimliklerini çıkarmak (tahmin etmek) romana hoş bir tat vermiş. (Ben sadece dört yazarı tahmin edebildim, diğerlerinden emin değilim.)
Romanın konusu yazara roman hakkında düşünceler üretme imkanı da vermiş. Hem bir üst metin olarak romana bakmak hem de roman içinde ölümler çoğaldıkça yazarın gerçekle bağlarının ne olduğu sorusu ortaya çıkmış. Bunlar çok ilginç işlenebilecek konulardır roman içinde. Okur hem romanı okur hem de roman türü üzerine düşünme fırsatı bulur.
Öktem bu konuları çok zengin işleyebilecekken ne yazık ki biraz geri durmuş. Romanın sadece bir yerinde metnin öznel okunuşuna dair fikirler öne sürmüş, halbuki bu tartışmayı açarak romana derinlik verebilirdi. Bir diğer eleştiri, romanda dokuz yazar bence fazla olmuş, her birinin başına aynı şeyler geldiği için sayının fazla olması sadece tekrarları çoğaltmış, konuyu zenginleştirmemiş.
Kitabın çok hoşuma giden şeylerinden biri kapağı oldu. Türkiye’de nedense kitap tasarımına pek değer verilmez, böylesi çarpıcı ve dikkat çeken kapaklar belki bu yüzden çok değer kazanıyor okurun gözünde. Bir başka şey ise, roman içinde Amerikan dizileriyle alay edilen bölümler oldu: “...eğer Türk roman kahramanı değil de, Los Angeles polis departmanında görevli bir dedektif olsaydı, bu konuşmanın ardından rozetini ve tabancasını çıkarıp masanın üstüne bırakır, hırsla odadan çıkar, cinayetleri tek başına çözmeye çalışırdı (...) oysa şu anda yüzü kızaran tek kişi kendisiydi. ‘Sağ olun efendim,’diyerek geri geri yürüdü kapıya kadar.”


Ölüme Bakmak / Osman Akınhay / Agora Kitaplığı / 2005 / 102 sayfa.

Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak / Altay Öktem / Everest Yayınları / 2005 / 223 sayfa.

Hiç yorum yok: