07 Ağustos 2008

Kitap Üzerine Kitaplar


KRALİÇE OKURSA!


Yaz aylarına gelindiğinde kitap piyasası gözle görülür bir şekilde farklı bir yöne gider. Yıl boyunca kitapçı raflarını dolduran yeni yazılmış romanlar, yerlerini klasiklere ve derlemelere bırakırlar. Bu yaz, en az klasikler kadar bir başka tür çok sayıda basıldı, bunlar kitaplar üzerine yazılmış kitaplardı.
Bazı yazarlar nasıl ve neden yazdıkları hakkında yazmayı severler (bu konuda Murathan Mungan, birkaç yıl önce, “Yazıhane” adlı çok hoş bir kitap derlemişti) bazı yazarlar da okuduklarını anlatmayı severler. Hangisi olursa, yazının iç yüzünü anlatan eserler hep sevilir. Bütün bir yılın yoğun okuması sonrasında yazın bu kitaplara yönelmek, tam anlamıyla bir soluklanma gibidir. Okuduklarımızı gözden geçirip, yeniden değerlendirme fırsatı verirler bize. Hatta içlerinden bazıları neden okuduğumuz hakkında düşünmeye bile iter.

Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan “Kraliçe Kitap Okursa” kuşkusuz son dönemde bu konularda yazılmış en iyi kitaplardan biri. Yazar Alan Bennett çok sevimli bir konu bulmuş. Elinde rugan çantasıyla ve hiç değişmeyen saç modeliyle hepimizin çok yakından bildiği İngiltere kraliçesi Elizabeth’in, yaşlılık günlerinde bir anda tam anlamıyla bir kitap kurduna dönüşmesinin hikâyesini anlatıyor. Helen Mirren’i “Kraliçe” rolünde izledikten sonra zaten sevmeye karar verdiğimiz kraliçe, bu kitapta da çok olumlu bir portre olarak aktarılıyor.
Aslında kitabın konusu çok basit, Buckingham sarayının bahçesine park etmiş garip kamyonete köpekleri havlayınca, kraliçe kamyonetin orada ne yaptığını merak eder ve içeri girer. Westminster gezici kütüphanesinin saraya her hafta Salı günleri geldiğini daha önce fark etmemiştir. Köpeklerinin gürültüsü için özür dilemek üzere girdiği kütüphaneden çıkmadan önce, “ayıp olmasın diye” bir de kitap alır. İşin ilginç yanı, kitap büyüleyici falan değildir fakat başladığı her işi sonuna kadar götürmesi gerektiği öğretilen kraliçe, beğenmemesine rağmen kitabı bitirir. Birinciyi iade etmek üzere kütüphaneye gittiğinde daha iyi bir seçim olan ikinci kitabını alır. Ve böylece okuma bağımlılığı başlar kraliçenin.
Buckingham sarayının dev kütüphanesini göz önüne getirdiğimizde, kraliçenin yüzyıllardır birikmiş bu eşsiz değerdeki kitapları pek de kitap olarak görmediği, kütüphaneyi de - mekan olarak - ancak sözleşme imzalamak için kullandığı ortaya çıkar. Kitaptaki güzel şey, belki de dünyanın en muhteşem kütüphanelerinden birine sahip olan kraliçenin, saraydaki düşük rütbeli hizmetkârların faydalanmaları için düşünülen kütüphaneden ilham almış olması.

Her hafta bu kamyoneti beklemek, yeni kitaplar almak ve okumak kraliçenin yeni tutkusu olur. Bu arada sarayın mutfağında çalışan bir genç de her seferinde kamyonette kitapların içine gömülmüş okuyordur. Kraliçe onun kitap tutkusundan etkilenir, birkaç kitap tavsiyesinin üzerine kitaplar üzerine sohbet ederler; sonunda onu saraya kitap danışmanı olarak işe alır. Fakat kraliçenin bu yeni merakı, sarayda kimsenin hoşuna gitmez.

Alan Bennett, çok başarılı bir şekilde, kitapların içine gömülüp okurken hissettiğimiz duyguyu romanın merkezine yerleştirmiş. Ortada mucizevî ya da büyülü bir şey yok aslında. Sadece kendi halinde kalıp, dünyadan koparcasına okumanın verdiği mutluluğu tadan bir kadını anlatıyor kitapta. Fakat bu kadın bir kraliçe. Kitap okurken tüm insanlığın eşit olduğu fikri belki de büyüler onu. Herhangi bir okurla eşit olduğu bir yer bulmuş olmaktan mutludur. Kitaplar diyarında ayrıcalık yoktur. Yazar kimin okuyacağını bilmeden yazar. Kraliçe de bu anonim-demokratik-eşitlikçi durumdan çok memnundur. “Kitap anonimdi, paylaşılan bir şeydi, ortak bir şeydi. Ve herkesten ayrı bir yaşama yöneltilmiş Kraliçe buna can attığını hissediyordu. Bu sayfaların ve bu kitapların kapaklarının arasında, tanınmadan yaşayabiliyordu.”
Bu noktada yazar da esprili birkaç satır yazmadan duramamış “Kraliçe gerçek bir demokrattı, ülkedeki tek demokrattı belki de” diye kraliyet yönetimiyle güzel alay ediyor. Gerçekten de, krallıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın tebaası olmayan tek kişi hükümdarın kendisi olduğu için, kraliçe elbette tek demokrat olmak zorundadır.

Alan Bennett, bu kitabıyla okuma üzerine bir övgü yazmış diyebiliriz. Okumaya yönelten, okumayı yücelten bir düşünce yatıyor kitabın ardında. Bennett sadece okuma konusuyla da sınırlı kalmamış. Romanın en hoş bölümlerinden biri, yazarın yaşlılık ve ölüm üzerine yazdığı satırlar. Kraliçeyi fazla okuduğu için uyarmakla görevlendirilen doksan yaşlarında eski saray görevlisi ile kraliçe arasında geçen konuşmaların yer aldığı satırlar romanın en güzel bölümlerinden biri. Hamlet’in eline Yorick’in kafatasını almış, mezarı başında söylediği sözlerini düşünmüş belki de yazar. Ölümlülük duygusu ve yaşlılığın bu denli canlı verildiği satırlar çok etkileyici.
“Kraliçe Kitap Okursa” romanını bir tek konuda eleştirebiliriz belki: İngiltere kraliçesi Elizabeth’i fazlasıyla kusursuz biri gibi göstermek için fazla zorlanmış. Özellikle kendi işe aldığı kitapsever gencin işten çıkarılması karşısında duyarsız davranışlarını temize çıkarmak için çok fazla uğraşıyor yazar (s. 60). Yine de bu yazın en güzel okumalarından biri bu kitap.

***
Bu yaz ilgi gören bir başka kitap, Italo Calvino’nun “Klasikler Niçin Okunmalı?” adlı eseri oldu. Kitapla aynı adı taşıyan birinci deneme, gerçekten de klasiklerin önemine her açıdan değiniyor. “Klasik” sözcüğünün on dört anlamı üzerinde duruyor ve bunlara açıklık getirmeye çalışıyor.
Çok genel okur kitlesine hitap etmek üzere yazılmış gibi görünse de, aslında Calvino kendi klasikleri okuma sürecinde aldığı notlar görünümünde bir kitap sunuyor okura. Bu kitaptan alınacak zevk tamamıyla yazarın bahsettiği eserlerin okunmuş olmasıyla bağlantılı. Homeros, Ovidius, Flaubert üzerine denemeler ilginçken, Giammaria Ortes ya da Tirant lo Blanc üzerine yazdıkları pek ilginç gelmeyebilir.

***
Bu ay önereceğim üçüncü kitap, Javier Marias’ın “Yazınsal Yaşamlar” adlı yazar biyografileri. “Ünlü Yazarların Gizli Yaşamları” alt başlığı taşıyan kitap ele aldığı ünlü yazarların hayatlarını ve eserlerini ilginç bir hikâye eşliğinde dile getiriyor.

Ve Sevgili Fethi Naci…
Bu yazıya başladığımda Fethi Naci’nin vefat haberini aldım. Onun yazılarından çok şey öğrendim. Benim en iyi öğretmenlerimden biri oldu hep. Beni onunla, Can Yayınlarının Beyoğlu’nda açılan kitapçısında Erdal Öz tanıştırmıştı. Şimdi özlediğim insanların sayısı gün geçtikçe artıyor.


Kraliçe Kitap Okursa / Alan Bennett / çev.: Süha Sertabiboğlu / Sel Yayıncılık / 100 sayfa. Yazınsal Yaşamlar / Javier Marias / çev.: Pınar Savaş / Can Yayınları / 190 sayfa.
Klasikleri Niçin Okumalı? / Italo Calvino / çev.: Kemal Atakay / YKY / 291 sayfa.


(Bu yazı, Dünya Gazetesi Kitap ekinde 4 Ağustos 2008'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: