23 Eylül 2010

Çiğdem Kağıtçıbaşı "Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi"


TOPLUMU ŞEKİLLENDİRECEK BİR KİTAP

Bizim kuşağımız okuma yazmayı alfabe üzerinden öğrenmişti. Önce harflerin nasıl okunduğunu öğrenir, sonra sözcüklerin içinde bu harfleri tanıdıkça okumayı sökerdik. Şimdi okuma öğrenen bir çocuğa alfabe değil, heceler ya da doğrudan sözcükler öğretiliyormuş. Bunun nedenini emekli ilkokul öğretmeni bir akrabama sorduğumda, dünyada böyle bir sistem kullanıldığını, artık A.B.D., Fransa ya da İngiltere’deki eğitim sistemiyle aynı şekilde Türkçe okuma yazma öğretildiğini söyledi. Hecelerle öğretme metodu kuşkusuz İngilizce ya da Fransızca okuma yazma öğrenen bir çocuk için uygun olabilir, çünkü bu dillerde fonetik alfabe ile alfabe çok farklıdır: harfler, her sözcük içerisinde farklı fonetik seslere bürünür. Oysa Türkçe fonetik değerler, alfabe değerlerine çok yakındır, çoğu zaman aynıdır. Bu durumda, İngiliz çocuk için kolaylık sağlayacak bir yöntem, Türkçe öğrenen bir çocuk için zorluk oluşturur. Belli ki bu öğrenme metodunu Batı modellerinden uyarlayan kişiler, konu üzerinde hiç düşünmeden ithal etmişler. Batılı modelin herkes için doğru olduğu savıyla hareket edilmiş.

Çiğdem Kağıtçıbaşı Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikoloji adlı kitabında, bilinen Batı kökenli bakış açılarından farklı bir yaklaşım öneriyor okura. İnsan olgusunu sosyo-kültürel yapısı içinde ele alıyor. Bu yeni bakış sayesinde tüm Batı kökenli kuramlar yeniden gözden geçirilip sorgulanıyor. Bu kuşkusuz çok önemli bilimsel bir gelişme, kültürler arası çalışmalarda, kültürel psikoloji konularında büyük bir yenilik. Bir başka açıdan da günlük hayatımıza girdiği ölçüde yepyeni bakış açısı kazandıran bir olgu. Kağıtçıbaşı kitabını 90’lı yıllarda İngilizce olarak kaleme almış ve kitap kültürel psikoloji alanında çok önemli kaynak eserlerden biri olmuş. Aradan on yıl geçtiğinde yayınevi genişletilmiş ikinci baskıyı çıkarmış; geçtiğimiz günlerde de bu çok yankı yapmış eser, Koç Üniversitesi Yayınları tarafından dilimizde yayımlandı.

MODERNİZM ELEŞTİRİSİ

Kağıtçıbaşı’nın Batı kökenli kuramların eleştirisi konusuna baktığımızda, çok daha yer etmiş temel düşüncenin sarsıldığını görüyoruz: Modernizm. Aydınlanma çağı sonrasında başlayan ve 20.yüzyılda köklenen modernizm, dünya kültürlerinin Batıya doğru gelişeceği düşüncesini öne sürüyordu. İnsan gelişimi sonunda Batı’daki halini alacaktı modernizme göre. Başka deyişle, insanlar ve toplumlar geliştikçe özerk, ayrık benlikler olarak gelişeceklerdi. Bu kurama göre, ilişkisel ve toplumsal benlikler ancak gelişmemiş toplumların geleneği olabilirdi. Kabile ya da komünler halinde yaşamak ya da büyük aile denetiminde bireyin hayatını sürdürmesi, hızla gelişen kapitalist kentleşmeler içinde yer bulamıyordu kendine. Modernist öngörüye göre, kentleşme ile birlikte tüm toplumlar benzer şekilde evrimleşecekti. Bunu insan gelişiminin hatta evrimin bir parçası olarak görmeye kadar götürüyordu modernist akımlar. Yaşamın her dalında da kendini hissettiriyordu adeta. Büyük ailenin dağılması, bireysel değerlerin yüceltilmesi, adeta düşünce tarzımızı her taraftan kuşatıyordu. “Friends,” “Seinfield” gibi televizyon dizilerinde, “Özgür kız” reklamlarında hep aynı türden özerk bireysel benliğin yüceltilmesine tanık oluyorduk. Ne aile bağları ne de gelenekler, kökler, adetler önemli gösteriliyordu; birey, kişiliğinin belirleyici özellikleriyle yalnız başınaydı bu imgede. Yüceltmenin bir ayağı da özgürlük üzerine kuruluydu. Toplumsal bağların insanı kıstırdığı, özgürlüklerini sınırladığı düşüncesi de beraberinde geliyordu. Modernizm böylesine soyutlanmış insan imgesi üzerinden insan olgusunu anlamaya çalışıyordu.

Kağıtçıbaşı’nın bilim alanında yaptığı önemli çıkışlardan biri modernizmin savunduğu bu insan modelinin yetersizliğini göstermek olmuştur. Ünlü psikolog burada birbirine ters giden iki yol görmektedir, adeta ironi taşır bu gidişatlar. Bir yönde kentsel yaşam içindeki bireyin özerklik kazanması, diğer yönde ise geleneksel yapısından kopmayan ilişkisel benliğini koruması, modernizme göre zıtlık oluşturur. Fakat Kağıtçıbaşı 1960’lardan beri sürdürdüğü çalışmalarında ve Batı dışındaki ülkelerde araştırmacıların bulgularında durum bunu göstermez, aksine Batının özerk ayrık benlik beklentisi gerçekleşmez. Kentleşen ya da kırsal bölgeden büyük kentlere göç eden topluluklarda özellikle kendini gösterir.

Kağıtçıbaşı’nın kuramlarından temelde iki sonuç çıkartılabilir: birincisi Batı kökenli kuramların, örneğin Doğu Asya’da bir toplumun, Kuzey Kanada İnuitlerinin ya da göçmen Meksikalıların davranışlarını anlamak için yetersiz kaldığı. Bunun kadar önemli bir ikinci bulgu ise, aslında Batı’nın da ayrık birey toplumunu eleştirmeye başlamasıdır. İnsanlık, modernizmin öngördüğü yönde değil, tam zıt bir yönde gelişmeye başlamıştır. Yeni oluşumlar içinde, bireyin özerkliğini kaybetmeden toplumsal ilişkisini sağlam tutabildiği kanıtlanmıştır. Kültürel farklılıkların azaldığı çağımızda, hayat tarzlarının değişimiyle benzerliklerin artışına tanık oluruz. Batının kültürel kalıpları, gerçekte dünyanın çok küçük bir kısmını dile getiriyor; buna rağmen kültürler üzerindeki etkisi çok geniş ve hatta baskıcı. Kağıtçıbaşı insanlığın doğal gelişimi olarak adlandırıyor bunu, kentleşme süreci içinde kültürlerin ne denli dirençli olduklarını da gösteriyor bize.

OKUR

Çiğdem Kağıtçıbaşı, toplumdan kopuk bilime inanmayan bir biliminsanı. Bu yüzden kitabın ikinci bölümünde, uygulamalara geniş yer ayırmış. Bilimin topluma karşı sorumluluğunu çok ciddiye alan bir dünya görüşüne sahip. Sorguladığı bilimsel kalıpların ötesinde çocuk gelişimi, toplumsal eğitim süreçleri, göçmenlik sorunları, kültürleşme gibi konularda eleştiriler yapıp, önerilerde bulunuyor. Kitabı okumaya başlamadan önce, psikolojinin toplumsal gelişmedeki rolünü bu denli iyi anlayacağımı sanmıyordum. Bununla birlikte, doğru politikalar uygulandığı takdirde, çocukların zihinsel, ruhsal ve toplumsal gelişimlerine inanılmaz bir katkı yapılacağını, yüzlerce araştırmadan örneklerle görmemizi sağlıyor.

Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi farklı okumalara açık bir kitap. Elbette, kitap bütünlüğü içinde, psikoloji öğrencileri ve araştırmacıları göz önüne alarak yazılmış. Buna rağmen böylesi bir araştırmadan yararlanacak çok sayıda sosyal bilimci, kuramcı ve siyasi fikir liderleri olabilir. Bununla birlikte kitabın bazı bölümleri, tüm anne-babalar, çocuk gelişimi konusunda akademik değil, bireysel çaba harcayan herkes tarafından okunabilir -- ve hatta okunmalı. Ayrıca Doğu-Batı ilişkileri üzerine kafa yoran çok sayıda okur da bu kitaptan çok yararlı bilgiler edinebilir. Benim için çok aydınlatıcı olduğunu söylemem gerekir. Akademik göndermeleri takip etmeden, düşüncelerin akışında okunabilir Kağıtçıbaşı’nın çalışması.

Yakın tarihimizde öncü düşünürlerin toplumun şekillenmesinde ne denli önemli rol oynadığına tanıklık etmişizdir; Çiğdem Kağıtçıbaşı onlarca yıllık çalışmalarının birikimiyle ortaya koyduğu bu eserinde tam da bu rolü üstleniyor. Batı, modernizm, kapitalizm, küreselleşme karşısında kişiliğini koruma çabası veren toplumlar (ya da bireyler) için eşsiz değerde önem taşıyan bir yapıt.

BENLİK, AİLE ve İNSAN GELİŞİMİ: KÜLTÜREL PSİKOLOJİ / Çiğdem Kağıtçıbaşı / Koç Üniversitesi Yayınları, 2010 / 494 sayfa.


(Bu yazı Radikal gazetesi Kitap ekinin 27 Ağustos 2010 sayısında yayımlanmıştır.)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

J'ai appris des choses interessantes grace a vous, et vous m'avez aide a resoudre un probleme, merci.

- Daniel

Adsız dedi ki...

okumaya korkuyordum ama bu yazıdan sonra okudum çok çok sevdim kitabı. anlaşılır da buldum.