18 Ekim 2010

Alphonse Daudet "Sapho"


ÇAĞLAR BOYUNCA ACIKLI METRES ÖYKÜLERİ

Edebiyat tarihinin yinelenen bazı konuları vardır. Çağlar içinde, farklı biçimlerde ve yeni karakterle karşımıza çıkarlar; inançlar, ahlak, görgü değişse de, bazı ana temaların değişmediğini gösterir bize. Yüzlerce yıllık edebiyat tarihinde, yüzlerce kez anlatılan hikayelerden biri de, sokak kadını ile erkeğin aşkıdır. Sokak kadını her zaman sokak kadını olmaz, bazen saygıdeğer bir geişa, bazen Paris’li seçkin kurtizan, bazen de ahlaklı, temiz ama kötü ellere düşmüş bir kadındır; lakin her ne olursa olsun, yazgısı çok ender değişir.

Bu konuda yazılmış ilklerden biri Antoine François Prévost’un Manon Lescaut romanı sayılır. 1731 yılında yayınlanan roman, çok tartışma yaratmış, ardından da yasaklanmıştı. Bir sonraki yüzyılda, aynı konuyu Alexandre Dumas oğul, Kamelyalı Kadın’da ele almıştı. Dumas ünlü eserinde Prévost’un romanına göndermeler yapıyor, kahramanın elinden düşürmeden okuduğu roman olarak adlandırıyordu. Böylece, bir önceki yüzyılın kadın kahramanını yeniden canlandırıyordu. Bir başka zincir halkasını Kamelyalı Kadın’dan otuz altı yıl sonra Alphonse Daudet eklemişti. Daudet Sapho adlı romanında hem Manon Lescaut’ya, hem Kamelyalı Kadın’a, hem de onsekiz yaşında yazdığı şiirlerinin derlendiği “Les Amoureuses” (Aşık Kadınlar, 1858) eserlerine göndermeler yapar. Farklı çağlarda aynı yazgıyı yaşayan kadın kahramanlar dizilmiş gibilerdir önümüzde. Tema sonraki çağlarda da anlatıldı, artık Daudet’nin Sapho’suna da göndermeler eklenmişti. Colette Chéri romanında (geçtiğimiz haftalarda Michelle Pfeiffer’ın yorumuyla bir kez daha ekrana taşındı) Alphonse Daudet’nin romanından açıkça etkilendiğini belli ediyordu.

HAYATTAN ROMANA

Alphonse Daudet’nin hareketli bir aşk hayatı olmuştu. Sapho’da anlattığı karmaşık aşk ilişkilerini çok genç yaşta tatmıştı. Ağabeyinin yanına Paris’e geldiğinde daha on yedi yaşına yeni basmıştı, fakat yazar olma kararını almıştı bile. İlk başta gazetecilik, ardından bir bürokratın özel sekreterliği derken, şiir, roman ve piyes yazarak geçinmeye ve ün kazanmaya başladı. İlk büyük aşkını yine Paris’e ilk geldiği yıllarda yaşadı. Kadın, Paris’in ünlü modellerinden Marie Rieu idi. Dönemin tüm sanatçılarına poz vermiş, bir çoğuyla aşk yaşamış, güzelliği tablolarda kanıt olarak kalmış bir kadındı Marie. Alphonse ise bu yaşlarda çok deneyimsiz, toy bir delikanlıydı. Hırpalayıcı, iniş çıkışları bol, kavgalı bir birliktelikleri oldu. Yıllar sonra, yazar olarak ünlenmiş, 44 yaşında, Paris’in sanat ve edebiyat çevrelerinin önemli bir ismi olduğunda, belki geçmişe dönüp, gençlik aşkını hatırlamak istedi; yaşadığı bir dolu aşkı ve en başta da Marie ile yaşadıklarını düşünerek Sapho’yu yazdı.

Roman, bir kıyafet balosuyla başlar. Paris’in ünlü eğlence gecelerinden biridir. Daudet’nin bu roman girişi, kimsenin göründüğü kişi olmadığı Paris sosyetesi için simgeseldir. Herkesin birbirini tanıdığı, geçmişini bildiği gecede, kimseyi tanımayan, yakışıklı Jean adında bir öğrenci, kadınların dikkatini çeker. Yanına yaklaşan kadınlardan biri Fanny’dir. Fanny, diğer bilinen adıyla Sapho, genç kızlığından beri Paris’in sanatçı çevrelerinde ünlü erkeklerin metresi olmuş, şimdi otuzlu yaşlarında ama hala güzel sayılacak bir kadındır. Hiç çekinmeden genç erkeğe ilgisini belli eder. Jean ise başka kadınları daha genç ve güzel bulur. Fanny’den sanki korkar, çünkü alışık olduğu kadın tipi değildir bu Mısırlı Fellah kılığına girmiş kadın. Buna rağmen Fanny onu elinden tutup balodan birlikte ayrılmalarını, geceyi birlikte geçirmelerini istediğinde karşı durmaz. “... kadın kendisini dışarıya sürüklüyordu, o da hiç duralamadan kadının arkasından gitti. Neden mi? Kadının çekiciliğinden değil; pek bakmamıştı ona, kendisini çağıran öbür kadından daha çok hoşlanıyordu. Kendi isteminden daha üstün bir isteme, bir arzunun şiddetli sertliğine boyun eğiyordu, o kadar” diye anlatır Daudet genç adamın ikilemini.

Jean ne ilk başta, ne de daha sonra Fanny’nin güzelliğine ya da zarafetine vurulmaz; ilişkilerini sürdüren şey, Fanny’nin hiç sakınmadan kendini vermesidir. Hep arayan Fanny’dir, Jean’ın ilgisini diri tutmak için hiç durmadan çabalar. Jean ayrılmak istediğinde, ağlar, hırçınlaşır, sonunda yalvarır, her seferinde onu kaybetmeden elinde tutmayı başarır. Oysa tanıştıklarında Fanny otuzyedi, Jean yirmi bir yaşındadır. Fanny’nin, kendi deyişiyle, son, Jean’ın ise ilk ilişkisidir. Fanny için Jean “güzel olan, senin gibi basit ve doğru olmak, yirmi yaşında bulunmak ve iyi sevişmek...” sözleriyle özetlenecek biridir.

Dengesizlik sadece yaşlarında değildir. Jean taşranın tanınmış ve varlıklı bir ailesinin oğludur. Okulu bitirdiğinde dışişleri bakanlığında çalışmaya başlayacak ve aile geleneğinde olduğu gibi diplomatlık yapacaktır. Fanny tipinde kadınlarla daha önce hiç karşılaşmamıştır, ailesindeki kadınlara hiç benzemez Fanny. Jean da Fanny’nin diğer sevgililerine benzemez. Diğerleri, ünlü ya / ya da paralı erkeklerdir; modellik yaptığı ünlü ressam ve heykeltraşlardan çok farklıdır. Yine de bu farklılıklarına rağmen, bohem bir yaşam biçimi içinde aşklarını yaşarlar. İlk başlarda çevreleri de yoktur, bir tarafta Fanny’nin eski sevgilileri diğer tarafta Jean’ın ailesi, uzlaşamayacak kadar uzaklardır birbirlerine. Zamanla kendilerine benzeyen dostlar edinirler. Eski bir sokak kadını ile evlenmiş komşuları ya da ünlü bir yazarın metresi, görüşmeye başladıkları insanlardan bazılarıdır.

Metres aşkının anlatıldığı romanlarda genelde metresler iki gruba ayrılır. Birinci grupta erkekten en az on yaş genç, erkeğe ilham ve gençlik aşılayan genç kadınlardır. İkinci türde ise, Fransızca öğretmen anlamına gelen “maitresse” sözcüğü anlam bulur. Bu metresler genç erkekten yaşça büyük, bir hayli deneyimlidir. Büyük kente gelmiş yalnız genç erkek, özlem duyduğu anne şefkatini bulur kadında; sadece sevişmeyi değil, kadınlara nasıl davranılacağını da öğrenir. Bu alışverişte kadın da güzelliğinin son kırıntılarını ziyan etmemiş, sevgili bulmuş olur. Sapho, her iki türde ilişkilerin bolca anlatıldığı bir roman. Fanny ile Jean ikinci türe dahiller ama romanda her çeşit metres ilişkileri yer alıyor.

İZLENİMCİ SAHNELER

Fanny ile Jean’ın ilişkisi, adından söz ettiğimiz diğer romanlardakine benzer bir ilişkidir. Sapho’da bu açıdan özgün bir karakter incelemesi, kurgu örgüsü aramak boşuna olacaktır. Buna rağmen Daudet bu romanında, Değirmenimden Mektuplar’dan çok farklı ve çok daha kişisel bir anlatı tarzı yakalamıştır. Renoir ve Manet’le yakın dostluk kurmuş olması, ayrıca ilk izlenimci sergiler dönemindeki tartışmalara katılmış olması, bakışındaki inceliğin nedeni olarak görülebilir. Daudet gerçekten de Sapho’da, sayfa üzerinde adeta izlenimci tablolar yaratır: “Ekimin son günlerinde bir sabah trene biniyordu, gözlerine dikilen bir genç kız bakışı, birden korudaki karşılaşmayı, anısı aylar boyunca yakasını bırakmamış olan o ışıl ışıl çocuk kadın güzelliğini getirdi aklına. Dallar altında güneşin öylesine hoş bir biçimde beneklediği giysiyi giymişti yine... “ Gerçekten de bu sahne sanki Renoir’ın tablolarından biridir; ışığın yapraklar arasından süzülerek kişiler üzerine vurması, hoş bir gizem yaratır. Romandaki deniz ve kırsal yaşam betimlemeleri, izlenimci tabloların göz alıcı renkleriyle birlikte, gizemli hatıraları da canlandırırlar.

Alphonse Daudet’nin Sapho’su, karmaşık bir aşk öyküsü okumak isteyenlerin ilgisini çekecek bir roman ama bundan başka, Tahsin Yücel’in usta çevirisi sayesinde, izlenimci roman hakkında da bilgi sahibi olacaklar. Zevkle okunan, Daudet’in heyecanlı yaşamını satırlara yansıtan, hoş bir kitap.


SAPHO /Alphonse Daudet / Çeviri: Tahsin Yücel / İş Kültür yayınları

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Şimdi bitirdim romanı. Kime kızacağımı, kime acıyacağımı bilemeden bitti. Acınılası ve kızılası kişiler roman boyunca yer değiştirip durdu. Sonunda herkesi haklı bulan, taraf olmayı hiç becerememiş, kendime üzüldüm. Evet, yeni yıla (iki buçuk saat sonra) bu duygularla gireceğim...