18 Ekim 2010


1900’lerde NEW YORK SOSYETESİ

Her ülkenin edebiyat tarihinde, bir dönem, “görgü romanları”na rastlarız. Görgü romanı ya da diğer bilinen adıyla “adab-ı muaşeret romanları”, ülkemizde ulus devletin ilk kurulduğu yıllarda yazılmıştır. İngiliz edebiyatında “Novel of Manners” adıyla bilinen tür, 19. yüzyıl boyunca romantik akımın etkisinde gelişir. Genelde konusu, kişinin (özellikle genç bir kadının) topluma ayak uydurma çabaları ve bu süreç içinde kendine uygun bir eş bulmasından ibarettir. Jane Austen ve Sir Walter Scott, bu uzun soluklu geleneğin kilometre taşları sayılırlar.

Okyanusun diğer ucunda, katı aristorat sınıfı olmadığı için görgü romanlarının daha zor konu bulacağı düşünülürken, George Eliot ve Henry James gibi yazarlar, kadının toplumsal konumunu ve evliliğin işlevini inceleyen romanlar yazarak türe yeni bir soluk getirdiler. Her iki yazarı yakından tanıyan, bir dönem New York sosyetesine ait varlıklı bir ailenin kızı olan Edith Wharton da, bu türün en sevilen örneklerini yazdı.

“Keyif Evi,” Edith Wharton’un dördüncü ama ilk önemli romanıdır. Nispeten genç yaşta yazdığı romanda Amerikan edebiyatının önemli kadın kahramanlarından birini yaratır: Lily Bart. Lily, New York’un en güzel ve hoş kadınlarından biridir. 1900’lerin başında New York sosyetesinin gözde kadınlarındandır. Varlıklı ailesiyle davetlere gitmiş, pek çok yolculuk yapmış, birkaç dil konuşan ve hepsinden önemlisi bekar bir genç kızdır. Hayatı, sosyete çevrelerinin tam olması gerektiği gibi diyeceği türden bir şekilde gelişir. Onsekiz yaşında cemiyete takdim edilir ve hemen ardından evlenmek isteyen Avrupalı aristokratlar ve yeni zengin New York sosyetesi etrafını sarar. Fakat Lily’nin hayatı bundan sonra hızla değişir, önce babasını kaybeder, sonra aile servetini, en son da ona koca bulmayı görev edinmiş annesini. Yirmili yaşlarında, cılız bir gelir ve kasvetli evinde ona bir oda sunan halasından başka birşey kalmamıştır elinde. Buna rağmen Lily güzel giyinmeye, pahalı zevklerini tatmin etmeye ve kumar partilerine gitmeye devam eder. Bunları yapmazsa kendisine varlıklı bir eş bulamayacağını düşünür. Lily’nin her hareketi dedikodu dergilerinde yer alır, her davranışı çevrede etki yapar. Gözden uzak olursa şansını yitireceğini bilir. Tek gereksinim duyduğu şey, pahalı zevklerinin faturasını ödeyecek bir kocadır.

“Keyif Evi” simgesel bir ilk bölümle başlar. Tren istasyonunda bir önceki treni kaçıran Lily, onu eğlendirecek, çay ısmarlayacak birini bulunca sevinir. Bulduğu kişi Selden’dir. Yakışıklı, genç ve bekar olmasına rağmen yeterince varlıklı olmadığı için evlenmek üzere kur yapılacak erkekler listesinde değildir. Yıllardır tanıyıp hoşlandığı biridir Selden, ayrıca içten sohbet edebileceği ender insanlardan biridir. Lily’nin karşılaştığı ikinci erkek, sonradan görme, sosyete girmeye çalışan, borsada büyük servet kazanmış, görgüsüz bir işadamıdır. Lily’nin nereden geldiğini, kiminle birlikte olduğunu merak eder. Karşılaştığı üçüncü erkek, utangaç, evlenmeye hazır, aşırı varlıklı bir ailenin oğludur. Tren yolculuğu boyunca genç adamın ilgisini üzerine çeker ve onu baştan çıkarmak için tüm kadınsı oyunlarını gösterir.

Lily, bir Jane Austen romanının kahramanı olsaydı diye düşünmeden edemiyor insan. Austen kahramanları aşk için evlenen, toplumsal baskılara karşı duran, kendini ezdirmeyen kadınlardır. Lily ise bunların tam tersi. Austen romanlarındaki kötü imajlı kadınlara daha yakın bir karakter. Para için evlenmek istiyor ve bunu saklamaya çalışmıyor. Parayı ne kadar sevdiğini, ne kadar lükse düşkün olduğunu sıkça dile getiriyor. Tüm bunlara rağmen Edith Wharton, Lily karakterini inandırıcı ve sevimli kılmayı başarıyor. Yerleri silen bir hizmetkarı kovayı çekmedi diye azarlarken bile sevimsiz görünmüyor Lily. Wharton’un gerçekçi kalemi onu sınıfının bir örneği olarak sunuyor. Toplumsal gerçekliğe, maddi zorluklar karşısında bir kadının engellenemez düşüşüne, üst sınıfların yapaylığına, parasal ilişkilerin diğer tüm ilişkilere baskın olmasına, ve daha birçok yeni şekillenen Amerikan toplumunun hastalıklarını çok yerinde dile getiriyor.

HAYAT BİR KUMARDIR

“Keyif Evi” başlığını “Bilge kişinin aklı yas evindedir; akılsızın aklı ise keyif evinde” (İncil, Vaiz, 7:4) sözlerinden alıyor. Wharton bu başlığı vererek, Lily’nin aklını doğru zamanda doğru kararları almak için kullanmadığını, bazı basit keyifler yüzünden önemli fırsatları kaçırdığına vurgu yapıyor. Roman boyunca yazarın kullandığı simgelerden biri olarak kumar, Lily’nin hayatını anlamak için de önem kazanıyor. Lily büyük hatalar yapan biri değil. Toplumsal yerini tehlikeye atmamaya özen gösteriyor fakat ufak hataları, önemsiz kumar borçları gibi büyüyerek tehdit oluşturuyor.

Lily’nin düşüşü çok inandırıcı bir tonda gerçekleşiyor. İlk başta varlıklı erkeklerin evlenme teklifleri gelirken, yaşı ilerledikçe ve kayıpları fazlalaştıkça, erkekler başka tekliflerde bulunmaya başlıyorlar. Belli ki daha önce Lily gibi göz alıcı bir kadına teklif etmeye cesaret edemeyecekleri önerilerdi bunlar. Evlenme teklif eden erkekler, Lily sayesinde sosyetede sağlam bir edineceklerini hesaba katıyorlar. Düşüşe geçtiği andan itibaren, böyle bir statüsü kalmıyor, dolayısıyla güzelliği de artık önemini yitirmeye başlıyor. Bu durumda evlilik Lily için ne kadar güvence ise, erkek için de farklı değil. Sosyal statüsünü kaybettiğinde onu arzulayan erkekler metres olmasını açıkça teklif ediyorlar ama Lily daha önceki evlenme tekliflerini şimdi kabul etmeye hazır olduğunu söylediğinde, teklifin artık geçersiz olduğu kabaca söyleniyor kendine.

Sosyetenin kurallarını anlamak, insan ilişkilerindeki dengelerin hesaplarını yapmak bu çağda bize zor gelebilir. Wharton çağını başarıyla anlatıyor. Varlıklı bir ailenin kızı olarak yakından tanıma şansı bulduğu üst sınıfın zayıflıklarını ve yüzeyselliğini esprili ve kıvrak bir dille aktarıyor. Yazarın bir diğer romanı “Masumiyet Çağı” benzer bir konuyu ele alıyordu: toplumsal baskılara uymayan kişisel arzular. Burada bir parantez açıp, Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi”nde Wharton’a gönderme yaptığını düşünmek yanlış olmaz gibi geliyor.

Görgü romanları, kişisel arzularla toplumsal doğruların çatışmasını ele almakla kalmıyor, özellikle Wharton’un romanlarında, yemek menüleri, giysiler, davranışlar, davetler, dönemin tüm detaylarıyla renk kazanıyor. Wharton romanlarında bu detaylara özellikle dikkat çeker, bunun nedeni, yazarın aynı zamanda bahçe tasarımcısı ve çok başarılı bir dekoratör olmasıdır kuşkusuz. Roman ve yüzlerce öyküsü dışında dekorasyon konularında yazdığı kitaplar bu türün öncülerinden olmuştur. Ayrıca Wharton, Fransa’da onarımını yaptığı malikanenin güzelliğiyle ve verdiği davetlerle (aynı roman kahramanları gibi) bir dönemin gözde ev sahiplerinden biri olmuştu. Son yıllarına doğru artık çevresinde sosyeteyi değil, dönemin ünlü entelektüellerini topluyordu. “Keyif Evi” Amerikan klasikleri arasına girmiş, yıllar içinde türün önemli yapıtlarından biri haline gelmiştir.

KEYİF EVİ / Edith Wharton / Çeviri: İlknur Özdemir / Kırmızı Kedi Yayınları / 2010

(Bu makale Radikal Gazetesinin Kitap ekinde Ekim 2010'da yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: