20 Aralık 2010

İsmail Gezgin "Cinsellik ve Erotizm"


TANRILARLA SEKS

Arkeolojik buluntuların geçmiş çağların toplumları hakkında bilgi verdiğini biliriz ama günümüz arkeologları, en az toplumsal bilgiler kadar bireysel detaylara da önem vermeye başladılar. Bugün, eski çağları anlamak için sadece objeleri değerlendirmenin yetersiz kaldığını biliyoruz, buluntuların metin, sanat eserleri, gündelik objeler ve mimari yapılarla birlikte değerlendirilmesi çok önemli bir yeniliktir. Gerçekten de birey göz ardı edildiğinde, tarihi ancak uzak kavramlarla anlayabiliriz. Oysa günlük hayatın kişisel detaylarıyla insanlaştırılmış tarih bilincinin önemi, ne denli vurgulansa azdır.

Arkeolog İsmail Gezgin, bu çağdaş yöntemle yazdığı “Antik Yunan ve Roma Sanatında Cinsellik ve Erotizm” başlıklı kitabında, ender işlenen cinsellik konusunu, sanat eserleri, mitoloji, felsefe ve tarih metinleriyle birlikte ele alarak ortaya çok yönlü bir eser çıkarmış. İlkçağ insanının çıplaklık, fahişelik, eşcinsellik, aşk gibi konulara nasıl baktığı hakkında etraflıca bilgi vermekle kalmıyor, bazı önyargılarımızı da düzeltiyor. Yunan ve Roma dönemleri boyunca iktidarların sanıldığı kadar özgürlükçü olmadığı, “ayıp”, “günah” ve yasakların o dönemlerde de bireye baskı yaptığını anlıyoruz. İsmail Gezgin kitabında o dönem yapılmış çok sayıda eseri inceliyor: vazo ve tabak gibi objeler üzerindeki desenler, ünlü heykeltraşların yapıtları, tragedya ve komedyalar, ve hepsinden önemlisi Hesiodos’tan Ovidius’a mitoloji destanlarını ele alıyor ve bu eserlerden örnekler veriyor. Bu kitabı okurken arkeolojiğe yalıtılmış objeler bütünü olarak bakmayıp, buluntuları sosyal yaşam, kültür ve hatta binlerce yıl önce yaşamış bireylerin en özel hayat öyküleri eşliğinde bakmanın faydasını açıkça görüyor okur.

Sapkınlık ve Yozlaşma

Tek Tanrılı dinler aleminde, ilkçağ cinselliğinin ne denli yozlaşmış olduğunu dile getirme geleneği vardır. İlkçağ cinselliği hakkındaki genel kanı, her tür sapkınlığa izin verildiği için -- Pompei örneğinde olduğu gibi -- dev uygarlıkların çöktüğüdür. Tüm cinsel davranışların özünde ahlak yoksunluğu aranır adeta. İsmail Gezgin, çağın ahlaki inançlarını Platon, Aristoteles gibi düşünürlerin metinlerinden ve Sofokles, Aristofanes gibi yazarların oyunlarından örneklendirerek, aslında durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını ortaya koyuyor. Söylenebilecek tek şey, belki de farklı ahlak kurallarının ahlaktan yoksunluk zannedildiği olabilir.

İlkçağın pagan kökenlerini kavramak için her şeyden önce bereket simgelerini anlamak gerekiyor. Doğurgan ana tanrıçanın göğüsleri ve bereketin dünyadaki simgesi phalus formu, tek Tanrılı dinlerin egemenliğinde gelişmiş zihinler tarafından salt cinsel organ olarak algılanabilir oysa insanın doğa karşısındaki gücünü temsil eden çok çok önemli kültürel sembollerdir. “Cinsellik ve Erotizm” kitabının büyük bir bölümü, sanat ve inanç objelerinde bu simgelerin kullanımlarını anlatıyor. “Phallosu açıklamak için ihtiyaç duyulan en önemli kavram berekettir. Yaşamak için karnını doyurmak zorundaki biyolojik varlık olan insanın, en başından beri ihtiyaç duyduğu şey berekettir. Söylenenlerin aksine insan bereketi, kendi biyolojik yapısında bulmuştur.”

Aşk Yok, Seks Var...

Simon Goldhill, Aşk, Seks ve Tragedya adlı eserinde, “klasik Yunan’da Romeo ve Juliet yoktur” der. Gezgin de, Goldhill’in bu sözlerini bölümlerden birinin başlığında kullanmış. İlkçağın çok sayıda ünlü aşk öyküsü vardır aslında, Paris ve Helen gibi kahramanlar aşkları için büyük riskler altına girmişlerdir, bu yüzden belki burada yazarın vurgulamak istediği, ilkçağda aşkın romantize edilmediğidir. Gerçekten de antik zamanlarda aşkın cinsellik boyutu bugün olduğundan çok daha fazla vurgulanmıştır. Başka bir deyişle, bu kitaptan da anlaşılacağı gibi, bu çağın insanı için cinsel ifade bulmamış aşk yoktur. Elbette bu “aşk” yok anlamına gelmez ama aşk cinsel ifadenin bir uzantısıdır. Görnünen o ki, ilkçağ cinsel davranışlarını anlamak, başka çağlarda aynı konuyu incelemekten daha önemli olabilir: Hem bireyin duyguları bizi toplumsal kültüre götüreceği için, hem de davranışlardan toplumsal sınıf farklılıklarını ayrımsayabileceğimiz için. Cinsel imgeleri anlamak bir kültürü anlamak için nasıl zorunluysa, cinsel davranışları anlamak da bireylerin toplumdaki yerlerini anlamak açısından aynı derecede önemlidir. Kitaptaki bilgiler, bu toplumlardaki bireylerin konumunu çok güzel ortaya koyuyor; sınıfsal farklılıklar cinsel davranışlarda ne denli etki yapıyor görmemizi sağlıyor. Örneğin toplumda üç farklı sınıf fahişeliğin gelişmiş olması, sosyal yapı hakkında da önemli bilgi veriyor. Yazar, sınıfsal farklılıkların cinsel davranışlardaki etkisini birkaç bölümde ele alıyor, böylece cinsellikten bahsederken aslında toplumun başka gerçekleri de ortaya çıkıyor. Mitolojik öyküler zaten bol miktarda çapkınlık ve aldatma içerirler, bu davranışlara yakından bakarak toplumsal gerçekler hakkında fikir edinmek kaçınılmazdır. Gezgin, kitabına görsel malzemeler ekleyerek, antik çağ toplumları hakkında geniş açılı bir resim sunmayı başarıyor.

Kitapta eleştirilecek bir küçük konu, kurgusal metinlerle gerçek yaşam öyküleri arasındaki anlatıda ayrım yapılmamış olması. Mitolojik kahramanlar ve tarihi kişiler peşpeşe anlatıldıklarında, hangisi gerçekten yaşamış (Perikles gibi) hangisi kurgusal (Herakles) belli olmuyor. Elbette mitolojik öyküleri bilen okurlar için tanrıçalar, efsanevi kahramanlar tanıdık gelecektir fakat konuya yabancı okur için Atina şehir devletinin ünlü politikacıları kurgusal karakterler gibi görünebilir. İlkçağ ele alındığında tarihsel gerçeklerle kurgunun karışması, sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu sorunu kitapla ilgili bir kusur olarak görmeme rağmen hemen eklemeliyim ki, tüm antikitenin efsanevi öykülerle dolu şekilde anlatılmış olması, kurgu tadında bir okumaya dönüşüyor.

Kitabın sonlarına doğru daha üstten bakan, toplumdaki cinsel davranışlar hakkında yazarın izlenimlerinin bulunduğu bir sonsöz okumayı umuyordum. Yazarın kuşkusuz yıllardır üzerinde çalıştığı konuları içeriyor kitap. Bunu bilginin hoş bir şekilde içselleştirilmiş olmasından kolayca anlıyoruz. Bir konuda bunca yoğunlaşmış bir yazarın mutlaka kendine has bir bakış açısı geliştirmiş olacağını düşünmek yanlış gelmedi bana, bu durumda da yazarın bunların anlatılmasının bugün neden önemli olduğunu söylemesi hoş olurdu diye düşündüm. Tüm bunlar ışığında, “Cinsellik ve Erotizm” her okur tarafından zevkle okunacak, antik çağlarla daha önce hiç ilgilenmemiş okurlara bile cazip gelecek bir kitap.

ANTİK YUNAN ve ROMA SANATINDA CİNSELLİK ve EROTİZM / İsmail Gezgin / Alfa Yayınları, 2010 / 278 sayfa.


(Bu yazı Radikal Kitap'ta 11 Aralık 2010 tarihinde yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: