FELSEFENİN TEMEL SORUSU NEDENSELLİK
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan bir kitap, tarihçileri hedeflediği halde daha çok felsefeciler tarafından ilgiyle karşılandı. Konu, ne de olsa yüzyıllardır filozofların en sevdiği konulardan biri olan nedensellikti. Kitap nedenselliği açıklamak için iki yüzyıllık cinayet romanlarını mercek altına almayı seçtiğinden edebiyat eleştirmenleri tarafından da ilgi gördü.
Nedensellik ilk bakışta heyecan verici bir konu sayılmayabilir. Genel anlamda ontoloji konuları dar bir çevrede tartışılacak konular olarak görülür fakat bazı kitaplar vardır ki, en akademik konuyu – ele alışları çok özgün olduğu için – herkesin anlayacağı, zevk alacağı bir rahatlıkla okunur kılırlar. İşte Stephen Kern, “Nedenselliğin Kültürel Tarihi” başlıklı kitabında bu çok zor işi başarıyor. Kitabın eğlenceli yanını bu başlık yansıtmıyor belki fakat alt başlığı “Bilim, Cinayet Romanları ve Düşünce Sistemleri” konuya çok farklı açılardan bakacağının haberini daha kapakta veriyor.
Kitaptan söz etmeye başlamadan önce, kapağında yer alan tabloya değinmek gerekir. René Magritte’in “Tehdit Altındaki Katil” başlıklı resmi, cinayet romanları izinde nedenselliği araştıran bir kitap için gerçekten çok uygun. Resimde, kanepedeki genç kadının ağzından akan taze kan, onun yeni öldürüldüğünü söylüyor bize. Cinayet aleti (eşarp) hala cesedin üzerinde duruyor. Resmin sağ ve sol köşelerinde saklanan ikiz polisler, birazdan katili yakalamaya hazırlar. Bahçe balkonundan evin içini gözleyen üçüz polisler ise, evin tamamen kuşatıldığı izlenimini veriyorlar. Katil ise belli ki duyduğu müzikten etkilenmiş, kaçamıyor bir türlü cinayet mahallinden.
Bu resim nasıl bizi cinayetin nedenine (ya da nedenlerine) götürüyorsa, bu kitapta yer alan cinayet romanlarına da benzer iz sürerek yaklaşıyor yazar. Cinayet romanları, doğaları gereği okuru önce motivasyonu sonra da nedeni düşünmeye iterler. Magritte’in tablosu da, aynı cinayet romanları gibi, baktıkça anlamlandırılmayı bekler. Gerçek anlamda bir cinayeti anlamak, nedenini (nedenlerini) anlamaktır. Sadece nasıl’ların anlaşılması yeterli değildir. İyi cinayet romanlarında neden’ler çözüldükçe nasıl’lar ortaya çıkar.
Kern tarihçi yanını bazen bir kenara bırakıp bir dedektif gibi işliyor konuları. Aslında kitabına çok iddialı sözlerle başlıyor. Giriş bölümünün daha başlarında “bugüne kadar nedensellik kavramının kapsamlı kültürel tarihine ilişkin olarak bu kitaptakine benzer bir incelemeye girişilmemiştir” diyor ve hemen ardından nedenselliğin tarihinin bilim tarihi ile paralel gelişimini anlatıyor.
Aristoteles’in en ünlü sözlerinden biri sayılacak “Her neden bir başlangıçtır”, Kern’in elinde tersine işleyen bir saat oluyor sanki: “Her cinayet bir nedenden doğar.” Edebiyatın en nedensiz cinayetleri bile (Camus’nün “Yabancı”sı, Gide’in “Vatikan’ın Zindanları”) bu ışıkta bakıldığında, nedensel etkenleriyle birlikte görülür oluyor. Kapitalist toplumların 1830’lardan sonraya denk gelen kontrolsüz gelişimi, cinayet romanlarının gelişimi ile boşuna denk düşmez. Kern böylesine akıllı bir çerçeve kurduğu için, kolayca dağılabilecek bir konuyu hep bir arada tutmayı başarıyor.
Kitabı çekici kılan şeylerin başında, nedensellik sorununa romancı, filozof, doğabilimci ve sosyal bilimcilerin nasıl da farklı baktıklarını ortaya koyması geliyor. “Darwin, Spencer (…) Nietzsche, Freud, Wittgenstein, Sartre ve Derrida gibi başlıca düşünürler cinayet romanları üstünde doğrudan etki etmiştir, ben de bu türden etkileri dikkate aldım.” Yine aynı paragrafta bilimsel bulgulardan yararlanan romancıların çok çıktığını fakat okun ters yönde ilerlediğini hemen hiç görmediğini söylüyor. Tarihsel süreç içinde romanlardan etkilenen bilim adamı ve felsefeciler yok denecek kadar az belki fakat bugün yaşamın her alanının kurgudan etkilendiğini söyleyen kuramlar da var.
Kitapta giriş ve sonuç bölümleri dışında sekiz bölüm daha var. Genel olarak hangi güdülerle bu kitabı yazmaya giriştiğini anlatarak başlıyor ve kitabın son bölümünde de bu çalışmadan çıkardığı sonuçları sergiliyor. Diğer bölümler: soy, çocukluk, dil, cinsellik, duygular, zihin, toplum ve fikirlerden oluşuyorlar. Her bölüm, bilimsel olarak Viktorya döneminden başlayarak anlatılacak kavramın oluşumunu inceleyerek başlıyor. Örneğin “Soy” bölümü Darwin’in araştırmalarını ve kuramlarını etraflıca anlatıyor. “Çocukluk” bölümü ise Freud’un kuramlarını nasıl oluşturduğunu ve önce bilim çevresinin daha sonra da sanat çevrelerinin kurama bakışını anlatıyor. Viktorya Döneminden itibaren bilim tarihinin en temel taşlarını yerine oturttuğunu görüyoruz Kern’in. Beş yüz sayfanın üzerindeki kitabın büyük bir bölümünü bu kuramların incelenmesi oluşturuyor. “Nedenselliğin Kültürel Tarihi” sadece bilim tarihi kitabı olarak da okunabilir. Son iki yüzyıl içinde Batıda ortaya atılan kuramların hepsinden bahsediliyor, önemli kilometre taşları ise inceleme altına alınıyor.
Kitap hakkında çıkan bir eleştiri yazısında (Nicole Eustace, Journal of Social History) yazarın klasik romanlar yerine cinayet romanlarını tercih etmiş olması sert dille eleştiriliyor. Cinayet romanları üzerinden iz sürmenin kuşku yarattığına değiniliyor. Bu nokta sanırım her okurun dikkatini çekecektir, nedensellik cinayet romanlarında daha çok motivasyonla ilgili olduğu için kitabın başında söz verilen nedenselliğin araştırılmasına biraz gölge düşüyor. Bu noktadan yola çıkarak, nedenselliği yazarın sadece insan davranışlarına mı indirgediği de sorgulanabilir. Konu cinayet romanı olunca, metafiziksel anlamlarıyla nedensellik konu dışına itilmiş oluyor. Varlığın nedeni gibi bir soru bu kitapta - ne yazık ki - fazla değinilmeden geçiyor. Kitabın başlarında yer alan determinizm ve pozitivizm açıklamaları da diğer bölümlerde yeniden ortaya atılıp tartışılmıyor, ancak buna fazla gerek kalmıyor, bilim tarihi içinde felsefe kuramlarını da rahatlıkla takip ediyor okur.
“Nedenselliğin Kültürel Tarihi” referans kitabı olarak özellikle öğrencilerin faydalanacağı bir yapıt çünkü benzersiz bir akıcılıkla bilim ve teknoloji tarihini anlatıyor. Kitabı edebiyatçı için ilginç kılan şey ise, tüm bu bilimsel kuramların çok tanıdık roman kahramanları üzerinde deneylenmesi. Kitabın sonunda yer alan dizi sayesinde örneğin “Suç ve Ceza”yı bulup, Raskolnikov’un para için rehinci kadını öldürme kararının ardında annesinin özverisine karşı duyduğu öfkenin yattığını öğrenebiliyorsunuz. Kitabın en ilginç bölümlerinden biri olan “Çocukluk”ta, masumiyetin, cinsel güdülerin, utancın, farklı örneklerle nasıl katilleri şekillendirdiği anlatılıyor. Kitabın bir yerinde denildiği gibi, nedenselliğin tarihi aslında insanın düşünce tarihine dönüşüyor.
Bilim ve felsefeyle iç içe geçen metinleri çevirmek kolay değildir. Okurun alışkın olmadığı felsefe dilinde yazmak, okuru uzaklaştıracaktır; eğer okurun anlaması ön plandaysa, o zaman da dil fazla basitleşecektir. Bu ikisini dengede tutmak, hem bilimsel hem de akıcı bir anlatım geliştirmek, zordur. Stephen Kern’in başarıyla bu dengeyi kurmuş, çevirmen Emine Ayhan da kusursuz denilecek bir titizlikle dilimize aktarmış.
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan bir kitap, tarihçileri hedeflediği halde daha çok felsefeciler tarafından ilgiyle karşılandı. Konu, ne de olsa yüzyıllardır filozofların en sevdiği konulardan biri olan nedensellikti. Kitap nedenselliği açıklamak için iki yüzyıllık cinayet romanlarını mercek altına almayı seçtiğinden edebiyat eleştirmenleri tarafından da ilgi gördü.
Nedensellik ilk bakışta heyecan verici bir konu sayılmayabilir. Genel anlamda ontoloji konuları dar bir çevrede tartışılacak konular olarak görülür fakat bazı kitaplar vardır ki, en akademik konuyu – ele alışları çok özgün olduğu için – herkesin anlayacağı, zevk alacağı bir rahatlıkla okunur kılırlar. İşte Stephen Kern, “Nedenselliğin Kültürel Tarihi” başlıklı kitabında bu çok zor işi başarıyor. Kitabın eğlenceli yanını bu başlık yansıtmıyor belki fakat alt başlığı “Bilim, Cinayet Romanları ve Düşünce Sistemleri” konuya çok farklı açılardan bakacağının haberini daha kapakta veriyor.
Kitaptan söz etmeye başlamadan önce, kapağında yer alan tabloya değinmek gerekir. René Magritte’in “Tehdit Altındaki Katil” başlıklı resmi, cinayet romanları izinde nedenselliği araştıran bir kitap için gerçekten çok uygun. Resimde, kanepedeki genç kadının ağzından akan taze kan, onun yeni öldürüldüğünü söylüyor bize. Cinayet aleti (eşarp) hala cesedin üzerinde duruyor. Resmin sağ ve sol köşelerinde saklanan ikiz polisler, birazdan katili yakalamaya hazırlar. Bahçe balkonundan evin içini gözleyen üçüz polisler ise, evin tamamen kuşatıldığı izlenimini veriyorlar. Katil ise belli ki duyduğu müzikten etkilenmiş, kaçamıyor bir türlü cinayet mahallinden.
Bu resim nasıl bizi cinayetin nedenine (ya da nedenlerine) götürüyorsa, bu kitapta yer alan cinayet romanlarına da benzer iz sürerek yaklaşıyor yazar. Cinayet romanları, doğaları gereği okuru önce motivasyonu sonra da nedeni düşünmeye iterler. Magritte’in tablosu da, aynı cinayet romanları gibi, baktıkça anlamlandırılmayı bekler. Gerçek anlamda bir cinayeti anlamak, nedenini (nedenlerini) anlamaktır. Sadece nasıl’ların anlaşılması yeterli değildir. İyi cinayet romanlarında neden’ler çözüldükçe nasıl’lar ortaya çıkar.
Kern tarihçi yanını bazen bir kenara bırakıp bir dedektif gibi işliyor konuları. Aslında kitabına çok iddialı sözlerle başlıyor. Giriş bölümünün daha başlarında “bugüne kadar nedensellik kavramının kapsamlı kültürel tarihine ilişkin olarak bu kitaptakine benzer bir incelemeye girişilmemiştir” diyor ve hemen ardından nedenselliğin tarihinin bilim tarihi ile paralel gelişimini anlatıyor.
Aristoteles’in en ünlü sözlerinden biri sayılacak “Her neden bir başlangıçtır”, Kern’in elinde tersine işleyen bir saat oluyor sanki: “Her cinayet bir nedenden doğar.” Edebiyatın en nedensiz cinayetleri bile (Camus’nün “Yabancı”sı, Gide’in “Vatikan’ın Zindanları”) bu ışıkta bakıldığında, nedensel etkenleriyle birlikte görülür oluyor. Kapitalist toplumların 1830’lardan sonraya denk gelen kontrolsüz gelişimi, cinayet romanlarının gelişimi ile boşuna denk düşmez. Kern böylesine akıllı bir çerçeve kurduğu için, kolayca dağılabilecek bir konuyu hep bir arada tutmayı başarıyor.
Kitabı çekici kılan şeylerin başında, nedensellik sorununa romancı, filozof, doğabilimci ve sosyal bilimcilerin nasıl da farklı baktıklarını ortaya koyması geliyor. “Darwin, Spencer (…) Nietzsche, Freud, Wittgenstein, Sartre ve Derrida gibi başlıca düşünürler cinayet romanları üstünde doğrudan etki etmiştir, ben de bu türden etkileri dikkate aldım.” Yine aynı paragrafta bilimsel bulgulardan yararlanan romancıların çok çıktığını fakat okun ters yönde ilerlediğini hemen hiç görmediğini söylüyor. Tarihsel süreç içinde romanlardan etkilenen bilim adamı ve felsefeciler yok denecek kadar az belki fakat bugün yaşamın her alanının kurgudan etkilendiğini söyleyen kuramlar da var.
Kitapta giriş ve sonuç bölümleri dışında sekiz bölüm daha var. Genel olarak hangi güdülerle bu kitabı yazmaya giriştiğini anlatarak başlıyor ve kitabın son bölümünde de bu çalışmadan çıkardığı sonuçları sergiliyor. Diğer bölümler: soy, çocukluk, dil, cinsellik, duygular, zihin, toplum ve fikirlerden oluşuyorlar. Her bölüm, bilimsel olarak Viktorya döneminden başlayarak anlatılacak kavramın oluşumunu inceleyerek başlıyor. Örneğin “Soy” bölümü Darwin’in araştırmalarını ve kuramlarını etraflıca anlatıyor. “Çocukluk” bölümü ise Freud’un kuramlarını nasıl oluşturduğunu ve önce bilim çevresinin daha sonra da sanat çevrelerinin kurama bakışını anlatıyor. Viktorya Döneminden itibaren bilim tarihinin en temel taşlarını yerine oturttuğunu görüyoruz Kern’in. Beş yüz sayfanın üzerindeki kitabın büyük bir bölümünü bu kuramların incelenmesi oluşturuyor. “Nedenselliğin Kültürel Tarihi” sadece bilim tarihi kitabı olarak da okunabilir. Son iki yüzyıl içinde Batıda ortaya atılan kuramların hepsinden bahsediliyor, önemli kilometre taşları ise inceleme altına alınıyor.
Kitap hakkında çıkan bir eleştiri yazısında (Nicole Eustace, Journal of Social History) yazarın klasik romanlar yerine cinayet romanlarını tercih etmiş olması sert dille eleştiriliyor. Cinayet romanları üzerinden iz sürmenin kuşku yarattığına değiniliyor. Bu nokta sanırım her okurun dikkatini çekecektir, nedensellik cinayet romanlarında daha çok motivasyonla ilgili olduğu için kitabın başında söz verilen nedenselliğin araştırılmasına biraz gölge düşüyor. Bu noktadan yola çıkarak, nedenselliği yazarın sadece insan davranışlarına mı indirgediği de sorgulanabilir. Konu cinayet romanı olunca, metafiziksel anlamlarıyla nedensellik konu dışına itilmiş oluyor. Varlığın nedeni gibi bir soru bu kitapta - ne yazık ki - fazla değinilmeden geçiyor. Kitabın başlarında yer alan determinizm ve pozitivizm açıklamaları da diğer bölümlerde yeniden ortaya atılıp tartışılmıyor, ancak buna fazla gerek kalmıyor, bilim tarihi içinde felsefe kuramlarını da rahatlıkla takip ediyor okur.
“Nedenselliğin Kültürel Tarihi” referans kitabı olarak özellikle öğrencilerin faydalanacağı bir yapıt çünkü benzersiz bir akıcılıkla bilim ve teknoloji tarihini anlatıyor. Kitabı edebiyatçı için ilginç kılan şey ise, tüm bu bilimsel kuramların çok tanıdık roman kahramanları üzerinde deneylenmesi. Kitabın sonunda yer alan dizi sayesinde örneğin “Suç ve Ceza”yı bulup, Raskolnikov’un para için rehinci kadını öldürme kararının ardında annesinin özverisine karşı duyduğu öfkenin yattığını öğrenebiliyorsunuz. Kitabın en ilginç bölümlerinden biri olan “Çocukluk”ta, masumiyetin, cinsel güdülerin, utancın, farklı örneklerle nasıl katilleri şekillendirdiği anlatılıyor. Kitabın bir yerinde denildiği gibi, nedenselliğin tarihi aslında insanın düşünce tarihine dönüşüyor.
Bilim ve felsefeyle iç içe geçen metinleri çevirmek kolay değildir. Okurun alışkın olmadığı felsefe dilinde yazmak, okuru uzaklaştıracaktır; eğer okurun anlaması ön plandaysa, o zaman da dil fazla basitleşecektir. Bu ikisini dengede tutmak, hem bilimsel hem de akıcı bir anlatım geliştirmek, zordur. Stephen Kern’in başarıyla bu dengeyi kurmuş, çevirmen Emine Ayhan da kusursuz denilecek bir titizlikle dilimize aktarmış.
NEDENSELLİĞİN KÜLTÜREL TARİHİ Stephen Kern, çeviren: Emine Ayhan, Metis Yayınları, 2008, 530 sayfa 28 YTL
(Bu yazı Radikal Kitap Eki'nde, 19 Eylül 2008'de yayınlandı.)
1 yorum:
selam ben senay, gercekten super bir site, eger facebook veya twitter varsa eklemek isterim...
Yorum Gönder