Aslan Asker Şvayk
Eski çağlarda yazılmış savaş metinleri ya da romanlarına baktığımızda kahramanlık ve övüncün ön planda olduğunu görüyoruz; yirminci yüzyılda ise savaş romanları acımasızlığı ve mantıksızlığı anlatıyorlar sanki. On beş milyon kişinin ölümüne neden olan -- İkinci Dünya Savaşından önce Büyük Dünya Savaşı denilen savaşta -- insanlık o güne dek görmediği silahların ve teknolojinin kullanılmasına tanık oldu, belki de Birinci Dünya Savaşıyla birlikte savaşın anlamı değişti.
Savaş hakkında yazılanlar da büyük ölçüde değişime uğradı, dünyanın her köşesinde aydınlar savaşın gerekliliğini hatta orduların varlığını sorgulamaya başladılar. Yaroslav Haşek ünlü romanı “Aslan Asker Şvayk”ta savaşın absürd yanlarını yarattığı Şvayk karakteri ile belki de en iyi dile getirenlerden biri olmuştur.
Şvayk karakteri
Don Kişot gibi bazı romanlarda, roman kahramanının kişiliği tüm romana yansır. Bu tür romanlarda, kahramanının kişiliğindeki ufak bir değişiklik romanı tümüyle farklı kılmaya yeterlidir. Aslan Asker Şvayk da böyle bir kahraman, roman onun çevresi etrafında gelişen olaylardan oluşuyor.
Roman ilk paragrafında kişilik olarak Şvayk’ın en belirgin özelliğini söyleyerek başlıyor, “ahmaklığı heyet raporuyla resmiyet” kazanmış biri olarak tanıtıyor onu bize. Şvayk aslında bilmece gibi bir karakter, roman boyunca ahmaklığından bir yandan kuşku duyarken bir yandan da hayatta kalma güdülerinin ne denli güçlü olduğunu görmemizi sağlıyor. Ona gülmekle başlıyor bir bakıma roman ama sonlarına doğru ona gülmek yerine onunla gülmeye bırakıyor. Sevimli kişiliği, otoriteye baş kaldırış biçimi romanın her satırına yansıyor. Aslında yazarın bize söylediği kadar ahmak olmadığı izlenimi edinmemizi sağlıyor.
Şvayk’ın bir özelliği, meyhanelerde tanıştığı kişilerle şarap içerken yaptığı sohbetlerde, konu ne olursa olsun, araya hiç alakasız öyküler sokmak, bu öyküler bazen gerçekten konuyla hiçbir bağlantısı olmayan saçmalıklar ama arada bir Şvayk’ın anlattıklarından ders çıkarmak da mümkün. Bir konudan diğerine, arada hiç bağlantı olmadan, atlamakta çok usta.
Aynı Şvayk’ın karakteri gibi roman da bir sürü alakasız öyküden oluşuyor. Bunların hepsi çok sevimli ve iyi anlatıldıkları için romanın bütünlüğünü asla bozmuyor, kurgunun olumsuz bir yanı olarak değil, yapısal karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Roman boyunca Şvayk’ın olduğu yerde, olayların normal seyrinde gelişmesi olanaksız görünüyor, konuya müdahale ediş biçimi hep olaylara yön veriyor.
Yaroslav Haşek’in romanın başında yer alan öndeyişi “büyük dönemler, büyük insanlar yaratır” sözleriyle başlıyor ama hemen ardından anlatılan kişinin gösterişsiz, sıradan bir adam olduğu söyleniyor. Anlıyoruz ki Şvayk’ın davranışları tarihsel önem taşımıyor, politik bir başkaldırı söz konusu değil, çünkü Şvayk belirgin bir eylemde bulunmuyor, bütün bunlara rağmen Şvayk’ın hayatta kalma yöntemi, okurun otoriteyi sorgulamasına neden oluyor. Olayların akışında Şvayk’ın karşısına çıkan akıllı ve çıkarcı otorite sahibi insanların uzun vadede pek başarılı olamadıklarını görmek okuru sevindiriyor.
Adının önünde yer alan “Aslan Asker” tanımına gelince, bu bir yanılsama. Orduda canını feda etmeye hazır askerler için kullanılacak bu tanımlama, Şvayk söz konusu olduğunda tam bir ironi taşıyor, gözünü kırpmadan ölmeye hazır asker değil, tam tersine hayatta kalabilmek için savaş veren biri Şvayk. Sonunda ahmaklığı onun elindeki tek silahı, bu silahı isteyerek ya da istemeyerek kullandığını görmek ise romanı trajikomik kılıyor.
Kafka ve Haşek
Kitabın başında çevirmen Celâl Üster’in, yazar Yaroslav Haşek ile ilgili çok güzel bir yazısı yer alıyor. Burada Üster, Franz Kafka ile Haşek’i karşılaştırmış. Aynı yıllarda Prag’da yaşamış olan iki yazarın öncellikle ne denli farklı yapılara sahip olduklarını, sadece yazı söylemlerinin farklılığı değil, neredeyse taban tabana zıt kişiliklerini ele aldıktan sonra çok ilginç bir ortak noktaya değiniyor: “... Kafka’yla Haşek’in yazdıkları, anlattıkları, anlatımları birbirine hiç benzemiyor. Ama gene de, eskiden beri, aralarında açıklanması zor bir bağ olduğunu düşünmüşümdür. İkisi de aynı yıllarda Prag’da yaşadıklarına göre, birbirlerinden habersiz, belki birkaç kez birbirlerinin yanından geçmişlerdir, diye geçirmişimdir içimden (...) bu iki Praglının yüzyıl başı Orta Avrupa’sındaki toplumsal yaşamın boğuculuğu, katlanılmazlığı, devlet ve bürokrasi aygıtının eziciliği karşısında ortak bir yazgıyı paylaştıklarını duyumsamaktan alamamışımdır kendimi.” Gerçekten de aynı izlenimi ben de edindim, sanki “Dava”nın soyut bürokratları ete kemiğe bürünmüşlerdi Haşek’in romanında.
“Aslan Asker Şvayk”ın alt başlığı Dünya Savaşında Başından Geçenler. Özellikle savaş ve ordu üzerine geliştirdiği düşüncelerle dikkate alınmış bir eser. Fakat romanda bir o kadar da din sömürgeciliği üzerine fikirler yer alıyor: “Dünya savaşının kanlı mezbahaları da rahiplerin kutsamalarından yoksun kılınamazdı kuşkusuz. Dünyanın bütün ordularındaki papazlar, düzenledikleri ayinlerde, ekmeğini yedikleri tarafın zaferi için Tanrı’ya yakardılar.”
Haşek’e göre din adamları sadece taraf tutmaktan, kendi askerleri için dua etmekten dolayı suçlu değillerdi, bir yandan da savaşa neden olan krallar ve yöneticiler kadar kirlenmişlerdi. “Avrupa’nın dört bir yöresinde, insanlar, davar sürüleri gibi mezbahaları boyladılar. Onları cephelere sürenler, yalnızca kasaplığa soyunmuş imparatorlar, krallar, generaller ve ensesi kalınlar değildi. Tüm inançlardan papazlar da, o davar sürülerini bir araya toplayıp kutsadılar.”
“Aslan Asker Şvayk” komik olduğu bölümlerde zekice yazılmış. Özellikle benim çok sevdiğim bölümler, Şvayk’ın grotesk, mide bulandıran küçük öyküleri oldu. Biraz Aziz Nesin’in öykülerini ve karakterlerini, biraz Don Kişot’u düşündürdü ama sanırım Haşek asıl bu romanda Orta Avrupa’nın modern sıradan insanını, herkesin anlayacağı bir dille, Şvayk karakteri ile anlattı.
Aslan Asker Şvayk / Yaroslav Haşek / çev.: Celâl Üster / Can yayınları / 2006 / 2 cilt.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder