08 Nisan 2008

Gülten Akın ve Erdal Öz


KUŞLARDA BULUŞMA



Gülten Akın’ın şiirleri, hayatımın farklı dönemlerinde benim için çok büyük önem taşımıştır. Yozgat kökenli bir aileden (benim gibi) geldiği için de, özellikle kendime yakın hissetmişimdir.

Geçtiğimiz hafta, tam da internette bulduğum Gülten Akın şiirlerini okurken, güzel haber geldi: birinci Erdal Öz edebiyat ödülünü ona verdiklerini öğrendim. Yine onun şiirlerini okuma dönemindeydim, zamanlama benim açımdan kusursuzdu.

Gülten Akın’ın şiirlerinde sanırım okuru en çok etkileyen şeylerin başında, şairin duygularını, düşüncelerini, inanılmaz bir yalınlıkla sunması. Ayrıca okuyan herkesin derinden sarsılmasına neden olan şiirler bunlar, okuyan herkes diyorum çünkü onun şiirlerinde bilgili olmanın kibri yoktur. Elit bir sınıf yoktur, tüm insanların duygudaşlığı vardır.

Çok sevdiğim şair, yazar ve sanatçılarda belki bir ortak özellik, toplumdan uzak entelektüeller olmamaları. Bir sanat yapıtında insan sevgisi hissetmek, kuşkusuz izleyen / okuyan kişiyi daha derinden etkileme gücüne sahip oluyor. Gülten Akın da şiirlerini insan sevgisiyle yoğuranlardan. O sanatını, salt kendini ifade etme yolu olarak görmeyen bir şair, şiirini okuyanlarda bir katharsis’e neden olduğunun bilinciyle yazıyor. Amacı bilincimizi yükseltmek gibi basit bir arayış değil, çok daha temel, insan olma/insan yapma gibi bir amaç taşıyor sanki yazdıkları.
Sanat, bir güce sahip. Bu güç bazı sanatçıların elinde, insanı yücelten bir hal alıyor. Ben Akın’ın şiirlerini de arınmanın parçası olarak görüyorum. O nasıl yazarken arınıyorsa, bizim de okurken arınmamızı sağlıyor.


Burada sadece Gülten Akın’ın yoğun duygu yüklü şiirlerinden söz etmek de haksızlık olur. Onun şiirinde dünyaya ve dünyanın kötülüklerine direnen, başkaldıran bir ses de duyarız.


“bazı ülkelerde savaş başlar savaş biter
savaş yine başlar biter
anneler çocuklar askerler ölür
(baba zaten askerdir)
fotoğraflar biraz daha büyütülür
duvarı kaplar ölmüşler
bebek ağlar”
(…)
“vardı bir şeyler elbette
o zaman da vardı
ama Afgan şehirleri
masal olmamıştı daha
Iraklı çocuklar, anneleri…
Irak kül, Irak yıkıntı
Ortadoğu yara dünya”
(…)
“Ziverbey köşküne bitişik duran
bir evdi İstanbul”
***
2005 yılında “Yazarın 24 Saati” başlığı altında, o yıllarda çalıştığım gazetenin kitap ekine bir sayfa hazırlamaya başlamıştım. Her hafta bir yazar ya da şair, bir gününü anlatıyordu. Erdal Öz bir gününü anlattığı yazısına: “Biliyorum, yazarlığı kendine uğraş edinmiş kişi, yazıyla sürekli buluşan, sevişen kişidir. Öyle olmalıdır diye düşünüyorum” sözleriyle başlıyordu; yazının sonunda ise “…ama içimde biriken öyküleri ilk fırsatta bir yeni kitaba çevirecek kadar da doluyum” diyordu.

Yazıya “Kuşlarda Buluşma” başlığını vermemin nedeni, Erdal Öz ödül töreni için verilen davette, her gelene Öz’ün “Sığırcıklar” adlı öykü kitabını hediye etmeleri oldu. Bir yandan Gülten Akın’ın “Kuş Uçsa Gölge Kalır” şiir kitabı, öte yandan Erdal Öz’ün kuşlarının kanat sesleri, tepelerde bir yerlerde, belki bir ağacın dallarında, şair ile yazarı zihnimin bir köşesinde buluşturdu.

Kuş Uçsa Gölge Kalır / Gülten Akın / YKY / 2007 / 43 sayfa.
Sığırcıklar / Erdal Öz / Can yayınları / 2008 / 61 sayfa.

Hiç yorum yok: