TEZEKLİ İLKOKULLAR
Geçtiğimiz hafta, şehirlerde büyüyen yeni nesiller belki hayatlarında ilk kez tezek gördüler. Benim için de yıllardır görmediğim bir görüntüydü. Henüz haberlerde anlatılan konuyu anlamadan, bir masanın üzerine dizilmiş tezekleri görmek, bir anda sinesteziye neden oldu. Bir duyunun algılaması, yani görme, o anda var olmayan bir kokuyu hissettirdi bana. Çocukluğumda köyde geçirdiğimiz yaz aylarını hatırladım.
Ekranlardaki tüm haber programlarında, ardından da gazetelerde bol bol gördük tezek resimlerini. Tam da o sıralarda elime Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı anlatısı geçmiş, onu okuyordum. Burnumda canlanan, yine o tezek kokusu. İlkçağlarda insanların ısınmak için kullandıkları hayvan dışkısı, her köyünden cep telefonuyla konuşulmasıyla övünülen Anadolu’nun, 21. yüzyıldaki yüzlerinden biri. Evet, değişen şeyler var (cep telefonu gibi) ama asıl sormamız gereken: gelişen bir şey var mı?
Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı eserine gönderme yapan çok sayıda metin okumuş olmama rağmen, eserin kendisini okumamıştım. 1950’lerin efsaneleşmiş kitaplarından birini geçtiğimiz günlerde bir yayınevinin yeniden basması ve gündeme getirmesi çok yerinde oldu.
Kitapta Makal, öğretmenlik yaptığı yıllarda (henüz 20 yaşında bile değilken) kendi yaşamından ve köy sahnelerinden oluşan çok canlı tablolarla, bir Anadolu köyündeki hayatı anlatıyor. Aradan geçen elli küsur yıl içinde ne kadar az şeyin değiştiğini görmek, Mahmut Makal’ın eserini ne denli temel unsurları anlattığını görmemi sağladı.
“Bizim Köy”ün bu yeni baskısının bir özelliği de, Ara Güler’in eşsiz güzellikteki Anadolu resimlerinin metne eşlik etmesi. Resimlerin altlarında çok şiirsel açıklayıcı sözler de eklenmiş. Örneğin güzel saçları örgülü küçük bir kızın resminin altına: “Belik saçlı güzel kız, nasıl da sabırla, sevgiyle örülmüş saçların. Sanki ilerde saçlarının görünmeyeceğini bilerek, bu kısacık özgürlüğün tadını çıkarmanı, göz kamaştırmanı istemişler gibi.”
“Bizim Köy”ün önsözü, kendisi de köy enstitülerinde eğitim görmüş, değerli yazar Adnan Binyazar tarafından yazılmış. Buna sadece bir önsöz demek hata olur, Binyazar burada kitabın tarihçesini, yayınlandığı yıllarda aldığı tepkileri ve eleştirileri, ve en önemlisi de köylü edebiyatının nasıl görüldüğü, hala ne durumda olduğu üzerine çok güzel bir inceleme yazmış. Onca yoksulluk içinde, sahip olduğu en değerli şey sevecenliği olan Anadolu insanını, yüceltmeden (tabii yermeden de) anlatan metinler ve görüntüler bu benzersiz kitabı oluşturmuş.
Son zamanlarda okuduğum bir başka Anadolu sesi taşıyan kitap, Gülnaz Özacar’ın “Bir Anadolu Kadınının Anıları” oldu. Mahmut Makal ile Gülnaz Özacar’ın kitapları arasında elli yıldan fazla zaman girmiş olmasına rağmen, anlatım benzerlikleri, anlatılan köyün ve insanlarının benzerliğinden daha şaşırtıcı geldi bana. Gülnaz Özacar, Makal gibi okumuş biri değil. Zorluklarla, ancak ilkokula gitmesine izin verilmiş bir kız çocuğu. Sadece köy hayatının zorlukları değil, kadın olmanın zorlukları öne çıkıyor bu kitapta.
Benzerliklere gelince, Anadolu’ya özgü atasözleriyle zenginleştirilmiş bir dil kullanmak ilk göze çarpan özelliği iki kitabın. Yapısal olarak da, her iki kitap, sahnelerden ve insan portrelerinden oluşan kısa öykücükler içeriyor. Bazıları komik, bazıları hüzünlü ve acı. Yaşam gibi.
Makal’ın kitapları (yayınevi “Bizim Köy” ile birlikte yazarın diğer eserlerini de yayımlıyor) okurken Anadolu köyleri üzerine biraz internette dolaşınca, hemen her köyün web sayfasının olduğunu görmek çok hoşuma gitti. Köylerin tarihçeleri, güncel haberler ve özellikle baharla birlikte, çiçek açmış meyve ağaçlarının resimleriyle dolu sayfalar içimi sevinç doldurdu. Bir an için, tezek hazırlayan kadınların ağır şartlar altında hayatlarını sürdürdüklerinin acısı hafifler gibi oldu.
Bir Anadolu Kadınının Anıları / Gülnaz Özacar / www.okculuyuz.biz
Bizim Köy / Mahmut Makal / Ara Güler Fotoğraflarıyla / Literatür Yay. / 2008 / 166 sayfa.
Geçtiğimiz hafta, şehirlerde büyüyen yeni nesiller belki hayatlarında ilk kez tezek gördüler. Benim için de yıllardır görmediğim bir görüntüydü. Henüz haberlerde anlatılan konuyu anlamadan, bir masanın üzerine dizilmiş tezekleri görmek, bir anda sinesteziye neden oldu. Bir duyunun algılaması, yani görme, o anda var olmayan bir kokuyu hissettirdi bana. Çocukluğumda köyde geçirdiğimiz yaz aylarını hatırladım.
Ekranlardaki tüm haber programlarında, ardından da gazetelerde bol bol gördük tezek resimlerini. Tam da o sıralarda elime Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı anlatısı geçmiş, onu okuyordum. Burnumda canlanan, yine o tezek kokusu. İlkçağlarda insanların ısınmak için kullandıkları hayvan dışkısı, her köyünden cep telefonuyla konuşulmasıyla övünülen Anadolu’nun, 21. yüzyıldaki yüzlerinden biri. Evet, değişen şeyler var (cep telefonu gibi) ama asıl sormamız gereken: gelişen bir şey var mı?
Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı eserine gönderme yapan çok sayıda metin okumuş olmama rağmen, eserin kendisini okumamıştım. 1950’lerin efsaneleşmiş kitaplarından birini geçtiğimiz günlerde bir yayınevinin yeniden basması ve gündeme getirmesi çok yerinde oldu.
Kitapta Makal, öğretmenlik yaptığı yıllarda (henüz 20 yaşında bile değilken) kendi yaşamından ve köy sahnelerinden oluşan çok canlı tablolarla, bir Anadolu köyündeki hayatı anlatıyor. Aradan geçen elli küsur yıl içinde ne kadar az şeyin değiştiğini görmek, Mahmut Makal’ın eserini ne denli temel unsurları anlattığını görmemi sağladı.
“Bizim Köy”ün bu yeni baskısının bir özelliği de, Ara Güler’in eşsiz güzellikteki Anadolu resimlerinin metne eşlik etmesi. Resimlerin altlarında çok şiirsel açıklayıcı sözler de eklenmiş. Örneğin güzel saçları örgülü küçük bir kızın resminin altına: “Belik saçlı güzel kız, nasıl da sabırla, sevgiyle örülmüş saçların. Sanki ilerde saçlarının görünmeyeceğini bilerek, bu kısacık özgürlüğün tadını çıkarmanı, göz kamaştırmanı istemişler gibi.”
“Bizim Köy”ün önsözü, kendisi de köy enstitülerinde eğitim görmüş, değerli yazar Adnan Binyazar tarafından yazılmış. Buna sadece bir önsöz demek hata olur, Binyazar burada kitabın tarihçesini, yayınlandığı yıllarda aldığı tepkileri ve eleştirileri, ve en önemlisi de köylü edebiyatının nasıl görüldüğü, hala ne durumda olduğu üzerine çok güzel bir inceleme yazmış. Onca yoksulluk içinde, sahip olduğu en değerli şey sevecenliği olan Anadolu insanını, yüceltmeden (tabii yermeden de) anlatan metinler ve görüntüler bu benzersiz kitabı oluşturmuş.
Son zamanlarda okuduğum bir başka Anadolu sesi taşıyan kitap, Gülnaz Özacar’ın “Bir Anadolu Kadınının Anıları” oldu. Mahmut Makal ile Gülnaz Özacar’ın kitapları arasında elli yıldan fazla zaman girmiş olmasına rağmen, anlatım benzerlikleri, anlatılan köyün ve insanlarının benzerliğinden daha şaşırtıcı geldi bana. Gülnaz Özacar, Makal gibi okumuş biri değil. Zorluklarla, ancak ilkokula gitmesine izin verilmiş bir kız çocuğu. Sadece köy hayatının zorlukları değil, kadın olmanın zorlukları öne çıkıyor bu kitapta.
Benzerliklere gelince, Anadolu’ya özgü atasözleriyle zenginleştirilmiş bir dil kullanmak ilk göze çarpan özelliği iki kitabın. Yapısal olarak da, her iki kitap, sahnelerden ve insan portrelerinden oluşan kısa öykücükler içeriyor. Bazıları komik, bazıları hüzünlü ve acı. Yaşam gibi.
Makal’ın kitapları (yayınevi “Bizim Köy” ile birlikte yazarın diğer eserlerini de yayımlıyor) okurken Anadolu köyleri üzerine biraz internette dolaşınca, hemen her köyün web sayfasının olduğunu görmek çok hoşuma gitti. Köylerin tarihçeleri, güncel haberler ve özellikle baharla birlikte, çiçek açmış meyve ağaçlarının resimleriyle dolu sayfalar içimi sevinç doldurdu. Bir an için, tezek hazırlayan kadınların ağır şartlar altında hayatlarını sürdürdüklerinin acısı hafifler gibi oldu.
Bir Anadolu Kadınının Anıları / Gülnaz Özacar / www.okculuyuz.biz
Bizim Köy / Mahmut Makal / Ara Güler Fotoğraflarıyla / Literatür Yay. / 2008 / 166 sayfa.
1 yorum:
Sokak satıcısından almıştım. Ondan sonra çoğu kitaplarını okudum. M.Makal ile kısa bir sohbetim oldu. ve imzalı bir kitap aldım. Aydınlık yürekli bir insan. Kitapları ve yaşamı mücadele dolu. Işıklar içinde uyusun.
Yorum Gönder