24 Şubat 2006

Toni Morrison

AŞK


14 Şubat Aşıklar günü için dekore edilmiş bir kitapçı vitrininde kırmızı kalp şeklinde balonların arasında birkaç kitapla birlikte Toni Morrison’un yeni romanı “Aşk”ı görünce çok şaşırdım. Morrison bu dekora hiç uymuyordu, “Aşk” adlı romanını pembe dizi bir aşk öyküsü isteyen okurlar almamışlardır umarım, yoksa çok hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Toni Morrison “Cennet”ten beş yıl sonra yazdığı bu yeni romanında aşkı değil, aşkın paramparça oluşunu anlatıyor. Yine sevdiği temalara değinme şansı bulmuş: yoksulluk, şiddet ve kaybolan masumiyet, “Aşk”ın da ana temasını bunlar oluşturuyor. Yazar burada da, yaşamlara hükmeden karanlık geçmişi, zencilerin kölelikten kurtuluşunu ama acı çekmeye devam edişlerini, özellikle şiddetten başka iletişim yolu bilmeyen erkekleri ve ezdikleri kadınları / çocukları anlatıyor.
Çocuk Gelin
Dokuz bölümden oluşan roman, Bill Cosey adlı bir adamın etrafında gelişen olayları anlatıyor. Cosey, 1891’de doğmuş, kölelikten kurtulduktan sonra beyazlara yakın davrandığı için işleri yolunda gitmiş ve sonunda büyük bir servet kazanmış, yakışıklı, güçlü bir erkektir. 1940’larda satın aldığı iyi iş yapan oteli, bir bakıma paralı siyah nüfusun eğlence merkezi haline gelmiştir. İlk eşi ve tek çocuğu olan oğlunun ölümleri ardından, gelini ve torunu ile kalır. Fakat amansız bir çapkın olan Cosey’nin etrafından kadınlar eksik olmaz.
Dul Cosey elli bir yaşına geldiğinde, küçük torununun en yakın arkadaşı, para ödeyerek satın aldığı, on bir yaşındaki Heed ile evlenir. Zaten pek olağan ve yolunda gitmeyen hayatlar çocuk gelinin otele gelmesiyle iyice sarpa sarar. Otelde çalışan kadınlar, Cosey’nin dul gelini, torunu ve şimdi de çocuk karısı ile etrafı kadınlarla çevrili bir yaşam sürer Cosey. “Bay Cosey kraldı ... geri kalanların hepsi -- Heed, Vida, May, garsonlar, temizlikçiler – kraldan bir tebessüm koparabilmek için kıyasıya çekişen saray halkı.”
Aşk - Nefret
Romanda anlatılan şimdiki zaman, 1990’ların sonudur. Cosey öleli yirmi beş yıl geçtiği halde, hâlâ buranın kadınları üzerindeki etkisi devam eder. Eskinin görkemli oteli iflas etmiş, hayatlar değişmiş, hepsi yoksullaşmıştır. Cosey’nin torunu ile çocuk yaşta evlendiği karısı altmış yaşlarına gelmişler ve artık baş başa kalmışlardır. Ömürleri boyunca birbirlerinden nefret etmeleri öğretilmiş bu iki kadın, konuşmadan, her geçen gün nefretlerini büyüterek aynı evde yaşamayı sürdürürler.
Bir gün bu kadınlardan biri gazeteye bir iş ilanı verdiğinde, yeni hapishaneden çıkmış, eteği fazlaca kısa, seksi Junior adlı genç bir kız çıkagelir. Evdeki suskunluk dengeleri Junior ile değişir, hala birbirleri ile konuşmayan bu iki yaşlı kadın, genç kızı aracı edinirler. İkisiyle de başını belaya sokmamak için Junior da nefretlerini körüklemeye devam eder.
Şimdi diyeceksiniz ki, nerede aşk? Yazarın romana neden “Aşk” adını verdiğini çözmek gerçekten zor. Junior ile evin genç bahçıvanı arasında ilişki gelişiyor ama bu ilişkide aşk ve tutkudan çok şiddet ve cinsellik var. Geriye, etrafı kadınlarla çevrili Cosey’in aslında kimi sevdiği sorusu kalıyor. Ama önce belki de bunca kadın arasında onu seven var mı diye sormak gerekiyor, çünkü ondan korktuklarını, onun gücünden etkilendiklerini biliyoruz ama sevdiklerini söylemek olanaksız. Cosey’in ise kimi sevdiği roman içinde ayrı bir önem kazanıyor çünkü sevdiği her kim ise mirasını ona bırakmayı düşünerek geride bir vasiyet bıraktığını öğreniyoruz. Bu kişinin kimliği, tipik bir Morrison romanında olacağı gibi, sisler gerisinde bırakılıyor.
Hayalet
Romandaki ara başlıklar da hep Cosey karakterine gönderme yapıyor. Birinci ve son bölümler otelin eski aşçısı L’nin ağzından anlatılıyor. L’nin başlarda artık uzakta yaşadığını sanıyoruz ama ilerleyen sayfalarda bize ölüler arasından seslendiğini öğreniyoruz. Romanın diğer bölümlerinde duyduğumuz ses en çok Junior’unkine yakın, çevreye ve insanlara onun açısından bakıyor metin.
Morrison, karakterlerin sırlarını bize damla damla veriyor; roman sanki güneyin nemli havasının ağırlaştırdığı kalın bir perdeyi çok ağır aralıyor. Her satırın gerisinde söylenmemiş vahşet ve acı olduğunu hissettiriyor, damakta acı-tatlı tat bırakan bir anlatı bu.
Genelde Morrison romanlarında babalar, dayılar, amcalar, patronlar sanki ezmek ve yok etmek (hatta bazen istemeden) üzere varlardır. Bu romanda da merkeze Cosey’i yerleştiriyor yazar ama ana karakterlerden çok yan hikayelerden olumsuz ve baskıcı erkek tiplemelerini alıyoruz. Romandaki altı kadın karakterin ortasında, romanın bir bakıma ahlaki merkezini oluşturan, Sandler Gibbons adlı karakter yer alıyor. Sandler, Cosey’i belki de en yakın tanıyanlardan biri. Aslında bu dostluğu yazar büyük bir ustalıkla anlatıyor. “Cosey artık yetmiş dördünde olmasına karşın, hala yakışıklıydı; Sandler ise henüz yirmi ikisinde (...) Cosey’in parası vardı, Sandler saatte bir dolar yetmiş sent kazanıyordu. Kendi kendine sordu: Dünyada bizden daha az ortak yönü bulunan iki erkek var mıdır?”
Bu satırlarda yetmiş dört yaşındaki bir erkeğin, genç bir adamı balık tutmaya götürmesinden kuşku duymamızı sağlıyor yazar; aslında romanda fetişizm, sübyancılık, tecavüz, fahişelik, sadizm gibi hemen her tür zorbalık yer aldığı için hiçbir ilişkiye masum bakmamayı da öğretiyor.
Toni Morrison bir çok eleştirmene göre günümüzün önemli yazarlarından biri, kendisini Faulkner ve Garcia Marquez karşılaştıranlar var. Morrison gerçekten de romanlarında olağanüstü büyülü bir hava yaratmakta büyük bir usta. Konu olarak hep küçük kasaba ya da köy ortamlarını seçiyor, insanın içindeki en kötüyü, en iyiyle karıştırarak vermesi de sırf onun kalemine özgü bir tarz. “Sevgili” romanında kızını esir tüccarlarının eline vermek yerine öldüren bir anneyi anlatıyordu. Burada da sevgisizlik içinde büyümüş kadınların nefretini anlatıyor ama hep büyük bir özlemle sevgiyi ve aşkı (bunlar yaşanamasa da) dile getiriyor. Bugünü anlattığında bile geçmiş günlerin karanlığı içinde anlatıyor sanki. 1990’lardaki Amerika’yı anlattığında bile modern hiçbir şey göremiyoruz, sanki bu insanlar televizyon seyretmiyorlar, öyle bir Amerika’yı anlatıyor ki, burada, “reality show” izlemek yerine insanlar komşularındaki karanlık dedikoduları merak etmeyi tercih ediyorlar. Yarattığı dünya her şeyiyle bu dünyadan ve zamandan kopuk kalmayı başarıyor.


Aşk / Toni Morrison / çev.: Püren Özgören / Can Yayınları / 2006 / 244 sayfa.

Hiç yorum yok: